Dünyanın en fazla seçim yapan ülkesiyiz belki de. Bu konuda
iyice uzmanlaştık desem yanlış olmaz. Bu kadar seçime rağmen seçimlerin
ardından "Seçimlerde hile var, şaibe var, hatalar çok, kaydırma var,
birleştirme tutanakları problemli..." gibi şayialardan bir türlü
kurtulamadık. En temiz seçim dediğimiz seçimlerin ardından bile seçim
sonuçlarına leke getiriyoruz.
Teknik hatalardan bahsetmiyorum. Seçmene rağmen bir
partinin lehine veya aleyhine tarafgir davranmayı bir türlü bırakamadık gitti.
Güya sandıkların başına kamu görevlisi olarak bir başkan, bir memur ve diğer
partilerden yeterince üye koyuyoruz. Bu sandık görevlilerinin görevi seçimin iş
ve işleyişlerini en iyi, en doğru şekilde yerine getirmek, parti tercihi ne
olursa olsun vatandaşın sandıkta ortaya koyduğu iradesini korumaktır. Ki böyle
olmalıdır. Çünkü sandığa atılan her oy bir emanettir. Bunun sandığa yansıması
gerekir. Ama her seçim sonrasında görmeye alıştığımız yanlış ve hataları
maalesef bu yerel seçimlerde de gördük. Bunu kim yapıyor? Maalesef bizim
insanımız yapıyor. Halbuki verilen oyları korumak üzere hakem tayin
ettiklerimiz emanetlerimize ihanet ediyor. Güya davasına veya inandığı
değerlere hizmet ediyor. Hepsini bir dinlesen, hepsi birer dürüstlük abidesi.
Yesinler sizin dürüstlüğünüzü. İşin garibi bu sandık başındakiler veya
tutanakları birleştirenlerin hepsi okumuş insanlar. İş yaparken kasıtlı olmadan
hata yapsalar hepsinin alınlarından öpeceğim. Ama gel gör ki istisnalar hariç
her birimiz birer militanız. Birini kazandırmak veya birine kaybettirmek üzere
bir rol üstleniyoruz. Bunun için çalmak dahil her yolu mubah görüyoruz. Sizin
okumanız batsın. Yazıklar olsun. Devlet işlerini düzgün yapsınlar, emanete
ihanet etmesinler diye dünya kadar para veriyor. Bile bile yanlış yapanların
yedikleri burunlarından gelsin inşallah.
Seçmenin iradesinin değişik sebeplerle sandığa
yansıtılmaması bir hırsızlıktır, hak gaspıdır. Açıklanan örneklere
bakılırsa istisnalar hariç hırsızlık bizim genlerimize işlemiş. Yeter ki
elimize fırsat geçsin, dindarı da çalıyor, olmayanı da. Sağcısı da çalıyor,
solcusu da. Al birimizi, vur ötekine. Neden böyleyiz? Bu hastalık bize nasıl
bulaştı veya bulaştırıldı? Çok öteye gitmeye gerek yok. Çoğumuzun çok masum
gördüğü sınavlardan kopya ile geçme gibi bir tecrübemiz var. Öğretmenin gözünün
içine baka baka onu kandırmıyor muyuz? Hakkımız olmayan bir şeye sahiplenmeye
teşneyiz. Kopya ile başlayan hırsızlığımız işimizde zamandan çalmaya, sandıkça
oy kaçırmaya, tutanağı yanlış düzenlemeye kadar götürüyor. Bu kafa yapısı, bu
zihniyet bizde oldukça başımızda ister polis, ister asker, ister başkaları
olsun; gözlerine bakarak herkesi ayakta uyutuyoruz. Toplum olarak böyle
olmuşsak seçim bizim neyimize? Bizim her şeyden önce dürüstlüğe, etik ve ahlaki
değerlerle bezenmeye ihtiyacımız var. Çalıp çırparak başkan olmuşsak ya da
başkan etmişlerse veya bir şeyi kazanmışsak adam olmadıktan sonra ne yazar?
Bizden bir cacık, bir halt olmayacağı elimize fırsat geçti mi neler
yapabileceğimizden belli değil mi?
Kim, kimi başkan yapmak veya kazandırmak isterse istesin,
bütün makam ve mevkiler onların olsun, tepe tepe kullansınlar. Ne olur, aramızda
olması gereken güven duygusunu yok etmeyin. Zaten bu duyguyu unutalı çok oldu.
Hiçbirimiz yekdiğerine güvenmiyor. Çünkü güven ve adaleti buzdolabına koyalı
çok olmuştu. Hepimizde bir gün bu değerleri buzdolabından çıkarırız ümidi
vardı. Allah korkusu, hak-hukuka riayetimiz yok gayri. Bu belli. Bari el-alem
ne der deyip kulundan, yabancılardan çekinelim. Allah rızası için olmayan,
içimize girmeyen bu güven duygusunu yok etmeyelim. Sandıktaki görevimizi adam
gibi yapalım.
En zoruma giden nedir, biliyor musunuz? Her birimizin
dürüstlük abidesi olarak görünmemiz. Görevini layıkıyla yapanlara selam olsun!
*05/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*05/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder