Ana içeriğe atla

Siyasetimiz Ümit Vermiyor

Siyasetin içinde değilim ama içinde olmasam da çok da uzağında olmadım.  Çünkü siyasete karşı merakım var. Türkiye gündemini özellikle siyasetimizi, hangi siyasinin ne dediğini uzaktan da olsa takip ettim. Kendi çapımda her vatandaş gibi siyasi değerlendirmeler yapmaya çalıştım. 

Siyasetten ne zamana kadar uzak durmadım? 31 Mart mahalli seçimlerine kadar. Bu seçim sürecinde ne mi4tinge gittim ne TV açık oturumlarını izledim ne hangi adayın diğeri hakkında ne dediğini merak ettim ne aday ve parti liderlerinin konuşmalarını dinledim ne hangi şehri kim kazanır diye kafa yordum ne de partilerin seçim vaatleri beni heyecanlandırdı. Bu seçim sürecinde tam apolitik oldum desem yeridir. Bir şey kaybettim mi? Hayır. Pişman mıyım? Değilim. Mutlu muyum? Hem de nasıl! Apolitik olduğuma hiç bu kadar sevinmemiştim. Üstelik keyfime de diyecek yok.

Bir zamanlar politik davranırken niçin apolitik oldum? Bir zamanlar siyaseti takip ederken her seçimin ülkeyi daha iyiye götüreceğini, ülkeyi düzlüğe çıkaracağını düşündüm. Geldiğim nokta da siyasetten soğudum. Daha doğrusu benim için bir şey ifade etmiyor. Çünkü gördüğüm kadarıyla siyasette bir tükenmişlik var. Ülkede izlenen siyaset, siyasilerin kendilerini tekrarlamaktan öteye geçmiyor. Her biri kendi yerini sağlama almaktan öte bir şey düşünmüyor. Tüm yaptıkları kendi geleceklerini garantiye almak, inisiyatifi elden bırakmamak, gündemden düşmemek, liderliklerini tartışılmaz kılmak. 

Siyasilerimizde sorun mu var, beceremiyorlar mı? Allah var, görevlerini iyi yapıyorlar, güzel konuşuyorlar, ağızlarından bal damlıyor, gece-gündüz durmadan çalışıyorlar, hepsi ülkeyi çok sever görünüyorlar. Ama bu görüntülerinin arkasında benim gördüğüm her şeyden önce kendilerini, koltuklarını daha çok seviyorlar. Bunun için halkı kutuplaştırmaktan, ötekileştirmekten öte bir şey yapmıyorlar. Aday gösterirken bile bu işi en iyi kim yapardan ziyade kendilerine karşı çıkmayacak muti adayları belirliyorlar. Ülke borçluymuş, halk ekonomik dar boğazdaymış, vatandaşın alım gücü azalmış, işsizlik artmış, belediyeler borç batağındaymış gibi bir dertleri yok. Bakmayın bunlardan konuştuklarına. Bu işin edebiyatını yapıyorlar. Hepsinin tuzu kuru. Siz hiç ekonomik sıkıntı çeken bir siyasi gördünüz mü? Yine siz yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı bedel ödemiş, mağdur olmuş bir siyasi gördünüz mü?

Açıkçası ülkemde izlenen politika içime sinmiyor. Böyle bir siyaset bana ümit vermiyor. Politikacılar bana güven vermiyor. Bu atmosferde vereceğim oyun da bir anlamı yok görünüyor.



Yorumlar

  1. Al benden de o kadar. Sanki benim de hislerime tercüman oluyorsun. Beka deniliyor gerçekten beka ise ve de bakaya zarar gelirse diye üzülüyorum. Bazen de bunlar laf diyor umursamıyorum. Bu seçimler bana da heyecan vermiyor diyeceğim ama yine de baştaki hatirine cumhur ittifakı kazanır diye dua ediyorum. Hiç bu kadar isteksiz ve heyacansız olmadığımı daha öncede söyledim. Hala bir heyecan yok. Allah hakkımızda hayırlısı hangisi ise onu getirsin diye dua ile yetinmek istiyorum. Senin yazılarını benim gibilerin yorumlarını her halde sağır sultan duymuştur. Bunlar duymaz olamaz. Hala önlem alınmıyorsa altenatifler üretilmiyorsa yapacak bir şey yok. Bize ancak Allah hakkımızda hayırlısını versin diye dua etmek düşüyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında siyasetçilerimiz dışında insanımızın çoğu siyasette bir tıkanmanın olduğunun farkında. Tek farkında olmayan siyasilerimiz. Onlar gece gündüz seçim çalışması yapıyor. Bir seçimi bitirip diğerine hazırlanıyorlar. Dur durak bilmedikleri için niye böyle oldu diye düşünmeye vakitleri yok. Bundan dolayıdır ki kendilerini yenileme yoluna gidemiyorlar. Durmadan eski yöntemlerle kendilerini tekrarlıyorlar. Keşke böyle olmasaydı. Çünkü siyaset bizim ülke için önemli idi. Siyaset tıkanıklığı bu şekilde devam ederse başka sıkıntılarımız kapıda demektir.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde