TRT1 kanalında gündüz kuşağında yayımlanan "Aileler
Yarışıyor" diye bir program var. Genelde ailelerden oluşan iki grup
yarıştırılıyor programda. Yüz kişiye sorulan sorulardan en popüler cevapları
bulmaya çalışıyor aileler.
Güldüren ve eğlendiren bu programı, evde olduğum zamanlarda
denk gelirse izlerim. İzlediğim bir bölümde sunucu "Yüz kişiye su iç
dedikleri bir durumu sorduk, altı popüler cevap aldık" dedi. Düğmeye ilk
basan gruptan cevaplar alınmaya başlandı. Burada niyetim bu programı anlatmak
değil, verilen bir cevabı irdelemek ve sonucunda da bir yere varmak istiyorum.
Yanında annesi olan 20-25 yaşlarındaki kız çocuğu "Susadığım zaman anneme
susadım derim. Annem de su iç, der ve bana su getirir, dedi. Ardından annesi söz
alarak kızının verdiği bu cevabı açıklamaya çalıştı: Kızım su ister, ben de
kalkar su veririm" dedi.
Nasıl, cevabı ve açıklamayı beğendiniz mi? Eğer beğendi
iseniz benzerini çokça yaşadığımız durumu iyice özümsemişiz demektir. Bu
durumda yaşı kaç olursa olsun, anne olarak çocuğunuza su vermeye devam
edeceksiniz. Herhalde çoğunuz, kızın verdiği "Annemden su isterim"
cevabını garipsemişsinizdir. Ki öyle de olması lazım. Çünkü suyu annesinden
isteyen üç-beş yaşında bakıma muhtaç bir çocuk değil, evlilik çağı gelmiş;
belki de evli, koca bir kız çocuğu. Bu yaşta kızı su istiyor, annesi de kalkıp
ona su getiriyor ve bunu anne-kız ekran karşısında milyonlara normal bir şeymiş
gibi anlatıyor. Sunucu da "Kızım sen bu yaşta hala annenden su mu
istiyorsun demediğine göre sunucu da bu durumu kanıksamış görünüyor.
Benzerini çokça gördüğümüz bu durum biz büyüklere "Biz
nasıl bir nesil yetiştiriyoruz" sorusunu sordurması lazım. Size basit bir
şeymiş gibi gelebilir ama bence bu anekdot basite alınacak bir durum değil.
Yemeden yedirdiğimiz, içmeden içirdiğimiz, giymeden giydirdiğimiz, bir dediğini
iki etmediğimiz bir neslin geldiği nokta. Annemizi, babamızı sanki bir
hizmetlimiz gibi kullanmaya devam ediyoruz. Ben burada bu kız çocuğuna
kızmıyorum. Çünkü ailesi onu böyle alıştırdı. Burada sorgulamamız gereken bizim
çocuk yetiştirme tarzımız. Bizim bu tarzımıza korumacı aile anlayışımız
denebilir.
Öyle değil miyiz? Ta küçüklükten başladık onlara hizmet
etmeye. Düştü. Kendi kalksın demedik, kaldırdık. İstedi. Evde var veya imkanımız
yok demedik, gidip aldık. Yemeği biz yaptık. O oturdu, yedi. Ardından sofrayı
biz kaldırdık. Ne sıkıntısı varsa koştuk. Kendi yapabileceğini bile biz
yaptık. Çünkü biz çektik, çocuğumuz çekmeyecekti.
Evlendirdik. Yine biz imdadına koşuyoruz. Niye koşmayalım
ki! Hayatı boyunca onlara sorumluluk vermedik; el bebek, gül bebek yetiştirdik.
Saçımızı süpürge ettik. Kendi kendine hayatta pişsin, ayakları üzerinde dursun
demedik. Böyle yetiştirdiğimiz birisini evlendikten sonra da koruyup
kollayacağız. Yeri geldi mi evini temizleyeceğiz, yeri geldi mi yemeğini
yapacağız. Çünkü hem çocuğumuz çalışıyor hem de bilmiyor bunları. O halde iş
başa düşünce çocuğumuzun arkasını toplamaya devam edeceğiz. Bilmemesi ayıp
değil. İsterse öğrenebilir. Ama uçan kuştan koruduğumuz çocuğumuz çok
yoruluyor. O halde biz yapmalıyız onun yapması gerekeni. Zaten çocuklarımız ve
onların mutluluğu için yaşamıyor muyuz? Üzülmesine ve sıkıntıya girmesine hiç
tahammülümüz olmaz. O zaman elimiz ayağımız tutarken onları hoş tutmak için elimizden
geleni ardımıza koymamalıyız.
Çocuklarımız için yaptıklarımız yeterli mi? Ne mümkün
efendim! Ölmeden önce son görevimizi de yapmalıyız. Baktık ki bakıma muhtaç bir
duruma düştük, elden ayaktan kesildik. Bu durumda çocuğumuza yük olmamalıyız.
Soluğu huzurevine atmakta bulalım. Çünkü işi-gücü arasında çocuğumuz bize nasıl
bakacak? Onu sıkıntıya sokmaya gerek yok. Canım benim! Kıyamam ona. Devlet baba
değil mi? Baksın bize orada.
Bakıma muhtaç hale geldiğimizde gideceğimiz yer olarak
belirttiğim huzurevi seçeneği size garip gelmesin. Çocuğunun üzerine titreyen
bir öğretmen: "Hocam yaşlanınca huzurevinde kalırım. Çünkü çocuğuma
kıyamam" demişti. Bu, tek örnek değil. Bu şekilde düşünen anne ve baba
sayısı az değil.
Sonuç, yaşama sebebi çocuklarımız büyüyüp anne ve baba
olsalar bile biz onların üzerinde titremeye, onlara hizmet etmeye, köleleri
olmaya devam edelim. Nasılsa bizi, huzur bulacağımız huzurevleri bekliyor.
Gerçekten de aynen anlattığın gibi. Sen hiç hayatı boyunca çocuğundan el etek çeken anne baba gördün mü? Malesef. Bu durum iyi mi kötü mü bilmiyorum. Ama anlattığın olayda evladın anneyi kullanması söz konusu. Buna asla müsade edilmez. Fakat diğer durumlarda anne baba hayatı boyunca evladlarına yardımcı olmaya çalışır. Hatta buna sen de dahilsindir. İş kullanmaya gelirse de hep beraber karşıyız. Böyle bir şeye asla izin vermemeliyiz.
YanıtlaSilAslında ailesini kullanan çocuk çok. Fakat ne anne ne baba ne de çocuk kullandığını bilir. Zamanında sorumluluk vermediğimiz çocukların çoğu bu durumda. Anne baba çocuğunun eksikliğini kapatıyor. Çocuğa yardım değil bu. Kölelik ve emir erliği. Başına bir döküntü geldiğinde anne baba olarak elbette imdatlarına koşarız. Açıkçası ben, düşe kalka hayatı öğrenmesini, yeri geldiği zaman döküntü çekip kendi kendine sıkıntıyı atlatmalarını istiyorum. Niyetim hazır yiyici olmamaları. Ama iş benimle bitmiyor. Hepimiz (Çoğumuz) çocuklarımızın dümen suyuna girince sap gibi orta yerde kalıyorum.
YanıtlaSil