Ana içeriğe atla

28 Şubat ve Biz (2)


*Dün zulüm gördüğümüzü söylüyorduk. Ki doğrudur. Ama bugün biz başkalarını mağdur ediyoruz. Adalet ve güven duygusunu yok ettik. Bugün adaletle beraber toplum güven problemi yaşıyor. Başkasını mağdur ede ede doymuş olmalıyız ki hızımızı alamayarak bugün birbirimizi, kendimizden olanları da mağdur ediyoruz. Dünün mağduru bizler, bugünün mağruruyuz.
*Dün 28 Şubat sürecini eleştirebiliyor, eylemler yapabiliyorduk. Bugün bizi kimse eleştiremiyor. Yapıcı eleştiriye bile tahammülümüz yok. Kim buna cüret ederse hemen damgalıyoruz: Ya hain ya FETÖ'cü ya nankör ilan ediyoruz. Bize yapıcı eleştiri getirenler bile gazetelerde yazamıyor. 28 Şubat sürecinde "Bunlara haksızlık yapılıyor" diye bizi savunan yazar ve çizerler bile bugün hiçbir yerde yoklar.
*Dün zayıf idik, elimiz kolumuz bağlıydı. Bugün çok güçlüyüz, her şeye hakimiz. Çıkardığımız kanunlarla bir kesimi mağdur edebiliyoruz. Toptancı davranıyoruz. Bir kanunla bütün müdürleri alaşağı yapabiliyoruz.
*Dün bankamatik memurları var bu ülkede diye eleştiriyorduk. Bugün ürettiğimiz bankamatik memurlarının sayısı geçmişten fazla.
*Dün, bize vebalı muamelesi yapılıyor, dışlıyorlar diyorduk. Bugün biz dışlıyor ve küçümsüyoruz. Çünkü 17-25 ve 15 Temmuz dengemizi bozdu, kimseye güvenmiyoruz. Herkesten şüpheleniyoruz.
*Dün, ülkeyi ekonomik krize sürüklediler, bunlar bu ülkeyi yönetemiyor diyorduk. Bugün biz de ülkeyi bir ekonomik krize sürükledik, uzun süre iktidar olmamıza rağmen. Üstelik kimse bu ülkede ekonomik kriz var diyemiyor. Çünkü bize göre bir kriz yok.
*Dün bizi savunan, görüşlerimizi temsil etme imkanımız olan tek bir TV kanalımız vardı, bugün bütün kanallar bizim. Aleyhimize tek yayın yapamıyor, tespitte bile bulunamıyor. Yanlışımıza yanlış diyemiyor. Farklı görüşe yer yok. Her yerde biz varız. Tüm kanalları besliyoruz.
*Dün 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimden şikayetçi idik, bugün biz eğitimi 12 yıla çıkardık.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Ki faydası da yok. Görünen o ki biz mağdur edile edile mağdur etmeyi öğrenmişiz. Hocalarımız da bizi mağdur edenler. Çünkü biz onları örnek almışız. Ayıpladıklarımızın hepsini bugün biz yapıyoruz. Ölümümüz yakın demek ki... Çünkü ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş bir insan. En kötüsü dün, bir ve beraber olduğumuz kendi insanımızı da kaybediyoruz. Kendi insanını kaybeden, kendi insanını küstüren bir başkasını memnun edebilir mi? İşin bir diğer yanı kimseye güven vermiyoruz. Kimse bize güven vermiyor. Zira bize güvenenlerin umutlarını hoyratça harcadık. Hoş, biz de kimseye güvenmiyoruz.

Koltuk iktidarı maalesef bize yaramadı. Çünkü biz bu imtihanı kaybettik, bakmayın hala iktidar olduğumuza. Bizim de diğerlerinden bir farkımız yokmuş. Maalesef tüm kazanımlarımıza rağmen biz kaybettik. Çünkü değerlerimizi yavaş yavaş kaybettik, kaybediyoruz. Samimiyetimizi de kaybettik. Maalesef biz ölmüşüz de ağlayanımız yok. Yine maalesef milletin gidebileceği, sığınabileceği bir başka liman yok. Çünkü millet alternatifsiz. Bize güvenmiyor, karşı tarafa hiç güvenmiyor.

Sahi 28 Şubat sürecinin mağdurları bizler, bugün bu sürecin neresindeyiz? Sanki rahatlık, güç, iktidar bizi şımarttı gibi. Allah bize basiret, feraset ve izan versin, kendimizle ve yaptıklarımızla yüzleşmeyi, yeniden milletin gözünde taht kurmayı nasip etsin. Bizi samimiyetten uzaklaştırmasın. Bu rahatlık dönemindeki gevşekliğimizi, rehavetimizi, şımarıklığımızı 28 Şubat sürenindeki samimiyetimize tebdil eylesin.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde