Ana içeriğe atla

Trenden İndim


—Adaylık için sırada bekleyen…gelsene kardeşim! Buraya beklemek için mi geldin?
—Şey efendim...
—Şey ne? Getir şu evrakını!
—Efendim, ben vazgeçtim?
—Niye? 
—Efendim, partinize adaylık müracaatı için gelmiştim. Ama görüyorum ki şartlarım tutmuyor.
—Nereden çıkardın bunu?
—Sıra beklerken cama astığınız yazıyı gördüm.
—Ne yazıyor orada?
—"Trenden inen aday yapılmaz" uyarısı.
—Ha o mu? Evet, var öyle bir şey.
—Sen trenden mi indin?
—Evet!
—Ne zaman inmiştin? Geçen seçim mi?
—Az önce.
—Ne demek az önce? Madem trenden indin, ne diye geldin buraya?
—Efendim nereden bilebilirdim partinizin böyle bir prensibi olduğunu? Bilseydim sabah sabah trene binmez, özel otomla veya otobüsle gelirdim adaylık müracaatına.
—Sen neden bahsediyorsun? Anlayamadım.
—Anlamayacak ne var efendim! Belediye başkanı aday adayı olmaya karar verdim. Süresi içinde adaylık evrakımı teslim edeyim diye yüksek hızlı trenden bilet aldım. Trene binince mecbur iniyorsun. Madem trenden ineni kabul etmeyecektiniz, o zaman ne diye bu hızlı trenleri hizmete soktunuz? Bu trenler, yolcusu olmadan mı gidip gelecek böyle? Neyse geçti artık... Keşke bindiğim trenden inmeseydim.
—Sen şimdi "Trenden inen adaylık başvurusunda bulunamaz" sözünden ulaşım için binilen treni mi anladın? O trenden mecburen ineceksin. Partimizin kastettiği bu değil ki? 
—Ya neyi kastetmişti? 
—Daha önce partimizde vekil veya belediye başkanı olarak görev yapmış, sonraki dönemde aday yapılmayınca küsüp başka partiye geçenler var ya...işte partinin kastettiği bu tipler.
—Şimdi anladım. O zaman tren bu işin neresinde? Treni niye karıştırıyorsunuz? Şu meseleyi niye açık açık anlatmıyorsunuz?
—Ne bilirdik senin gibi birinin çıkacağını? Ama bu demektir ki bundan sonra işin içine treni karıştırmayacağız. Senin anladığın dilden konuşacağız.
—İyi yaparsınız. O zaman şartlarım tuttuğuna göre adaylık evrakım buyurun...
—Tamam, ver bakalım. Ama bu anlayışla aday adaylığın, adaylığa dönüşmez.
—Anladım. Siz yine de kayda girin.
—Tamam, hayırlı olsun...
—Bu arada bir şey söyleyebilir miyim?
—Söyle!
—Bu kural ya da prensip herkes için mi geçerli? Yani trenden inen bir daha binemez mi? İstisnası var mı?
—Evet, bu kural herkes için aynı.
—Ama benim ilçemde aday adaylığı müracaatı yapan kişi daha önce trenden inmişti. Partinizin il teşkilatı onu yeniden aday yaptı.
—Nasıl yani?
—Bu kişi, daha önce partinizden belediye başkanlığı yapmış, ikinci dönem tercih edilmeyince bir başka partiye geçerek belediye başkan adayı olmuş biridir. O kişi şimdi partinize gelerek yeniden aday gösterildi. Bu kişi trenden inmekle kalmamış, treni ateşe vermiş...
—Suç, seni muhatap alanda! Çıkabilirsin. Sıradaki!






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde