Ana içeriğe atla

O İnci Gibi Dişlerinle Haydi Bir Elma Ye de Göreyim! *


Önceleri varsa da bilmiyorum ama son yıllarda ortodonti bölümlerine gidenlerin sayısında bir artış var. Her giden, sıranın  kendisine gelmesini bekliyor. Bu bölüme müracaat edenlerin ortalama beş yıl sıra beklemesi gerekiyor.

Bir beş yıl beklemenin ardından diş hekimliğinin yolunu tutan çocuk için uzun bir tedavi dönemi başlamış demektir.  Çünkü birbirine geçkin, önde veya arkada yamuk yumuk duran dişleri aynı hizaya getirmek için yerinden oynatmak gerekiyor. Dişlerine tel takıldıktan sonra ayda bir rutin diş kontrolüne gidiyor. 

Tedavi dönemi bittikten sonra başta anne-baba olmak üzere ortodonti tedavisi gören çocukta/öğrencide bir sevinç bir sevinç. Bir beş yıl beklediler ama beklediklerine değmiştir. Sonunda çocuğumuz inci gibi bir dişlere sahip olmuştur. Dişleri gören tebrik sırasına girer, "hayırlı olsun, çok güzel olmuş dişlerin, inci gibi" temennileri ardı arkasına gelir.

Bu ortodonti tedavisinde bir sorun var mı? Gördüğünüz gibi yok görünüyor. Üstelik çocuk, birbiriyle aynı hizada inci gibi bir dişlere sahip olmuştur. Bu inci gibi dişlere sahip olana benden başka kim ne diyebilir?

Müsaadenizle bu inci dişlere benim itirazım var. Bu tür ortodonti tedavisi, tamamen bir görüntüden ibaret. Yani seyirlik. Maalesef hiç kullanışlı değil. Bu tedaviyi gördükten sonra dişler asıl fonksiyonunu kaybediyor. Kişi doğru dürüst yiyemiyor, yavaş yavaş zorunda yemek zorunda kalıyor ve her istediğini yiyemiyor. Yiyeceği sert olmayacak. Bir şeyi ısıramıyor. Mesela bu tedaviyi gören biri, bir elmayı ısırarak yesin de göreyim. Ne mümkün! Ancak bıçakla kesip dilimleyecek, öyle yiyecek. Ha elma da yiyemesin ve ısıramasın diyebilirsiniz. Doğru. Bir insan elma yemediği için ölmez. Ama elmayı ısırarak yemenin zevki başka…

Niyetim ortodonti tedavisini küçümsemek, gereksiz görmek değil. Bu tür tedavi ile dişler maalesef hassaslaşıyor, eski gücünü ve işlevini yitiriyor. Kişi yerken zorlanıyor. Bu tür dişler başka tedavileri de beraberinde getiriyor. 

Sonuç itibariyle ortodonti tedavisi gören biri, dişlerini rahat bir şekilde kullanamıyorsa sadece görüntü güzel olsun diye bu tedaviyi yaptırmışsa o kadar sıra beklemeye, uzun süre tedavi görmeye, tedavi görürken masraf etmeye, acı ve sıkıntı çekmeye değer mi? 

Dişler estetik görünecek ve düzgün olacak diye hayatın bundan sonraki kısmını zindan etmenin gereği var mı? Dişler yamuk yumuk olmayacak diye sapasağlam dişleri yerinden sökmenin bir izahı olabilir mi? Sonra hangi işimiz çok düzgün de dişlerimiz düzgün olacak? Bırakalım dişlerimiz de bozuk olsun. Görüntü çirkin olsa da en azından dişlerimiz orijinal olur, yerinden oynatılmaz. İşlevini dört dörtlük yerine getirir.

*23/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde