Ana içeriğe atla

En İyisi Banka Yönetim Kurulu Üyeliği Galiba! ***


Birkaç yıldır sebebini anlayamadığım şekilde bende bir makam ve koltuk hırsı belirdi. Nerede bir koltuk boşalsa senden iyisi can sağlığı dedi nefsim bana.  Vekil seçilmekten tutun da bakan olmaya, belediye başkanlığından Cumhurbaşkanlığına heveslenmediğim makam kalmadı. Günümüzde her kapıyı açan, her gittikleri yerde el üstünde tutulan ve adlarına bir çakmakları olan muhtar olmayı bile düşündüm. Gönlümden geçen hiçbir koltuk nasip olmadı bugüne kadar. Şimdi düşünüyorum da beyhude çabaymış bendeki. Yanlış yerde aramışım şöhreti ve koltuğu. Olmayacak duaya amin demek gibi bir şeymiş bendeki bitmez tükenmez bu hırs.

Ne düşünüyorsun, yeni yol haritan nedir derseniz bundan sonra en büyük hayalim, bir bankanın yönetim kurulu üyesi olmak. Bu da nereden çıktı demeyin, atlamışım bugüne hep. Dar bir ufka sahip olduğuma hayıflanıyorum şimdi. Neden daha önce bir bankanın yönetimine kendimi atmayı düşünmedim? Şimdi düşünüyorum da benim geleceğim banka yönetim kurulu üyeliğindeymiş. Bu karara ne zaman vardın derseniz bir akşam TV kanalında bir akademisyeni ağzım açık dinledim. Mustafa Kemal'in bir bankada yüzde 28'lik bir hissesi varmış. Bu paranın temettüsünü Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna bağışlamış. Bu paranın TDK ve TTK'ya gidip gitmediğini denetlemekle müzmin muhalif partimizi yetkili kılmış. Bu partimiz de kendisi bir kuruş para almadan ilgili bankanın yönetim kuruluna üç üye atamakla yükümlü. Buraya kadarını hepiniz biliyorsunuz sanırım. Denetim görevini yapmak üzere atanan partili üyenin beheri ne kadar maaş alıyor derseniz, 22 bin lira efendim. Eski parayla 22 milyar. Yani 27 yıldır devlete çalışan benim aldığım maaşın 5 kat fazlası. Bu parayı duyunca dudağım uçukladı ama iştahım kabardı. Devlet memuru olup 27 yıldır boşa kürek çekmişim. Zamanında bu partiye girip bir nefer gibi çalışsaydım hiçbir şey olamasam bile ilgili bankanın yönetim kurulu üyeliğine kendimi bir atabilseydim bugün kendim ihya olduğum gibi çoluk-çocuğum da bayram eder, sayemde güngörmüş olurlardı. Kör talihim dedim kendi kendime. Taş atıp elim mi yorulacaktı, sabahtan akşama mesai mi yapacaktım? Banka görevlilerinin aylık, üç, altı ve yıllık hazırlamış oldukları temettünün altına imza atıp paranın TDK ve TTK'ya gidip gitmediğini sistemden takip edecektim. Sistemi anlamasam da ilgili kurum başkanlarına telefon açıp "Sayın başkan emanet hesabınıza geçmiş mi, bir bakar mısın" diye sorardım.

Sizden istediğim bana bundan sonra sırada hangi göreve talipsiniz dememeniz. Bundan sonra tek hedefim hiç sağa sola bakmadan adı geçen bankanın yönetim kurulu üyesi olmaktır. Başka verilecek hiçbir görevde gözüm yok. Çok şey isteyip hiçbir şey olamamaktansa tek şeye odaklanmamın daha akıllıca olacağını düşünüyorum artık. Zaten bir şeyi çok istersen olur derler ya, benimki de öyle bir şey bundan sonra.

Banka yönetim kurulu üyeliği yaparken tek amacım vasiyetin yerine ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek olacaktır. Yani hizmet. Yaptığım hizmetin karşılığı olarak bana takdir edilen maaşa gelince bu sembolik maaşın iki bin lirasını beni bu zor göreve layık gören parti genel başkanımın ödemek zorunda olduğu tazminatlara katkım olsun diye partimde oluşturulan fona bağışlamak olacaktır.



***14/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde