Ana içeriğe atla

Beyin Göçü *


Son yıllarda Türkiye'den başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dış ülkelere giden insanımızın sayısında büyük bir artışın olduğu belirtilmektedir. Gidenlerin okumuş ve yetişmiş eleman olduğu söylenmektedir.

Gidenler işsiz ve yetişmemiş olsa olabilir, çünkü bu ülkede iş bulamamış, rızkını dışarıda arıyor diyeceğim. Ama gidenler, zamanında devletin yetişsinler diye masraf ettiği kişiler. Tam kendilerine yapılan masrafın karşılığında bu ülkeye hizmet etme vakitleri geldi. Devlet ve millet artık bunlardan fayda görsün dediğimiz zaman adamlar bir bakmışsın, ülkeyi terki diyar eylemişler. Giden üç-beş kişi değil, tamı tamına 253 bin kişi.

Niye gider yetişmiş eleman başka ülkeye? Mutlaka her birinin kendince haklı bir sebebi vardır. Kimi yeterince ilgi görmemiş, kimi alanında çalışabileceği iş alanı bulamamış, kimi kendisine verilen maaşı yeterli görmemiş olabilir. Kimi yeterince çalışma ortamı bulamamış, kimi fikrini özgürce ifade edememiş; kimi işini kaybetmiş, görevinden ihraç edilmiş; kimi dışlanmış, fişlenmiş, suça bulanmış olabilir. Kiminin peşine devlet ve kolluk kuvvetleri düşmüş; adliye ve mahkeme arasında mekik dokumaktan bıkmış ve ceza almaktan kurtulmak için kaçmayı tercih etmiş olabilir. Gidenlerin bir kısmı, resmi yollardan giderken bir kısmı da hakkında yurtdışı çıkış yasağı olduğu için kaçak yollardan ülkeyi terk etmiş olabilir. 

Kim ne şekilde çıkarsa çıksın, ister suçlu veya suçsuz olsun, ülkeyi beğensin veya beğenmesin, ülkeden bu kadar kişinin çıkması hayra alamet değil. Çünkü bunun adı bir beyin göçüdür. Beynimiz dışarı akıyor. Bu ülkenin geçmişinde, zamanında değer vermediğimiz, elinden tutmadığımız ve uygun çalışma ortamı sağlayamadığımız yetişmiş insanları yurtdışına kaçırtma gibi bir sicili vardır. Bugün birçoğu yurt dışında yaptığı bilimsel çalışmalarla, ortaya koyduğu icatlarla göğsümüzü kabartmaktadır. Bir taraftan göğsümüz kabarırken diğer taraftan hayıflanıyoruz. Çünkü bir başka ülke adına katma değer üretmektedirler. Bunlar maalesef bizim yitiğimizdir.

Giden yetişmiş elemanları geri çekmek ve bundan sonra başka yetişmişlerin alıp başını gitmemesi için bu ülkeyi yönetenlerin tedbirler almasında fayda vardır. Kimin niçin gittiği üzerine kafa yormalıdırlar. Bu konuda bilimsel bir araştırma yaptırmak ve bu sorunun nereden kaynaklandığının tespitini yapmak suretiyle bu işe başlayabilirler. Eğer tedbir alınmazsa bu ülke durmadan yetişmiş insan gücünü meccanen ihraç etmekle karşı karşıya kalabilir. Bu da memleketin hayrına olmaz. Çünkü yetişmiş insan gücü bir memleketin geleceğidir. Bu ülke ileriye taşınacak, yükselecek ve gelişecekse yetişmiş kalifiye insanlar sayesinde olacaktır. Bu işler; kalan sağlar bizimdir, zorla güzellik olmaz, gidene güle güle demekle olmaz, seyretmekle hiç olmaz. Mutlaka bir şeyler yapılmayı gerekir ve bu beyin göçü durdurulmalıdır.

Hükümet, devlet, TÜBİTAK kim el atacaksa bu ülkeden başka ülkelere akan beyin göçünü durduracak bir politika geliştirmeli. Hatta başka ülkeden işe yarayacak beyinleri bu ülkeye çekecek politikalar üretmelidir.

*18/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde