Ana içeriğe atla

Yasallık Ahlaki Olmalı **


Benim de dahil olduğum bazı insanlar vardır ki ağzından bal damlar. Doğruluğu, dürüstlüğü kimseye vermez. Hak ve adaletin ne olduğundan dem vurur. Herhangi bir yere yapılacak atamalarda aranan kriter olarak herkesin hoşuna giden ehliyet ve liyakatların esas alınması gerektiği hususunda öneriler sunar. Buraya kadar sorun yok. Amenna!

Sorun nerede derseniz böyle diyenlerin, yazıp çizenlerin, mangalda kül bırakmayanların büyük bir kısmının göz ardı ettiği bir husus var: Kendilerinin bulunduğu yere ne şekilde geldikleridir. Bence esas sıkıntı burada. Eğer bir kişi geldiği yere hakkaniyet ölçüsü içerisinde gelmemişse bu kişinin durumu kafasını kuma gömen devekuşuna benzer. Sanır ki geldiği yere ne şekilde geldiğini kimse bilmiyor.

Bir koltuğa gelen o koltuğun ehli ve koltuğunun hakkını veren biri olabilir. Geliş şekli de yasal diyelim. Atama usulü sakat olduğu için toplum nezdinde asla inandırıcı olamaz. Böylelerini dinleyen bıyık altından güler. Çünkü giydiği gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Başı yanlış iliklenen bir gömleğin diğer düğmeleri hesaba katılmaz. Ayrıca bir şeyin yasal olması o işin hakkaniyete uygun olduğu anlamına gelmez. Yasal olanın toplum nezdinde bir kıymeti harbisinin olması yasal olanın adalete ve objektif kriterlere uygun olmasıyla orantılıdır. Eğer bu tip kişiler doğru sözlü olmak, hakkı savunmak istiyorlarsa mevcut pozisyonlarını içlerine sindiremeyip koltuğu bırakmakla samimiyetlerini gösterebilir. Çünkü kem âlât ile kemâlât olmaz. Hem ele talkın verip hem de salkım yemeye devam ettikleri müddetçe hiç ikna edici olamazlar. 

Bulunduğu makama objektif kriterle gelmeyenler "Biz aslında bulunduğumuz makama hakkıyla gelmedik. Çok da önemli değil. Bizim için önemli olan bir makama gelmekti" deseler alınlarından öpeceğim. Çünkü bir hakkı teslim ettikleri için kendilerini daha doğru sayacağım.

Gücünü koltuktan alan, koltuğa bir güç vermeyen kerameti kendilerinden menkul bu kişiler hiçbir şey yapamıyorlarsa en azından konuştuğu zaman ayet-hadis okumasın, din ve diyanetten  bahsetmesin. Çünkü olduğuyla yaptığı veya geliş şekli örtüşmüyor. Çünkü bu millet din-diyanetten bahsedip de haksızlığa göz yumanları asla affetmez. Keşke milletin affetmediğiyle kalsalar Allah da affetmez. Çünkü Allah insanları kendisiyle aldatanları hiç mi hiç sevmez.

** 02/12/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde