Ana içeriğe atla

"Kur'an'ı Niçin Arapçasından Okuyoruz?" *


Dün bir öğrenci "Kur'an'ı niçin Arapçasından okuyor, Türkçesinden okumuyoruz" dedi. Öğrenciye “Senin adın Orkun değil mi” dedim. “Evet” dedi. İsminin anlamını biliyor musun? Dedim. “Biliyorum kentin yöneticisi demek” dedi. “Sana Orkun diye değil de ‘Kentin yöneticisi’ diye hitap etsek nasıl olur, kabul eder misin” dedim. “Kabul etmem” dedi. “Niçin” dediğimde “Çünkü beni tam karşılamıyor” dedi. Ardından  "Kur'an'ın orijinal dili Arapçadır. Anlamak için mutlaka Türkçe anlamını da okuyacağız, ama yüzlerce meal var, bazı ayetlere farklı anlamlar verilebiliyor. Farklı meallerin hangisinin doğru olduğunu tespit etmek için orijinal metne müracaat ederiz. Orijinalinden okumak Kur'an'ın aslını korumak demektir. Tıpkı isminin anlamını bildiğimiz gibi yine sana Orkun diye hitap edelim, olmaz mı" şeklinde bir açıklama getirdim. 

Bana bu soruyu soran öğrenci 5.sınıf bir öğrenci. Sorusu da çok masum. Verdiğim cevaba ikna oldu öğrenci. Anladığım kadarıyla zaman zaman ateşi sönse de ev ortamında ve ekranlarda sık sık “Bu Kur’an’ı Türkçesinden okusak, ezan Türkçe okunsa da anlasak” tartışmalarından öğrenci de etkilenmiş. Ki etkilenmemesi mümkün değil.
***
2000’li yıllarda çalıştığım bir Anadolu Lisesinde bir öğrenci parmak kaldırdı. Kendisine söz verdim. “Hocam! Kur’an bugün ihtiyaçlara cevap vermiyor. Yenisi yazılsa nasıl olur” dedi. “Kur’an yeniden yazılamaz. Çünkü Allah kelamıdır. Üstelik her ihtiyaca cevap verdiği gibi her asra da hitap eder, yeter ki biz okuyup anlayalım ve hayatımıza tatbik edelim” dedim.

Bir ay sonra Kur’an-ı Kerimi tanıtmak amacıyla sınıfa birkaç mealli Kur’an-ı Kerim ile birlikte girdim. Kitapla ilgili biraz açıklama yaptıktan sonra daha yakından görmeleri için en ön sıralara birer tane koyarak “İnceledikten sonra arka sıralara verelim” dedim. Öğrenciler Kur’an’a göz gezdirirken bir ay önce “Kur’an’ı yeniden yazsak nasıl olur” diyen Cenk isimli öğrenciye “Bu Kitap’tan evinizde var mı” dedim. “Bilmiyorum, vardır herhalde” dedi. “Bu Kur’an-ı mealinden hiç okudun mu” dedim. “Hayır okumadım” dedi. “Pekiyi içinde ne yazıyor biliyor musun” dedim. Yine “hayır” dedi. “Mübarek! Hiç içine bakmadan, ne yazdığını bilmeden bu asra hitap edip etmediğini incelemeden niye yeniden yazmaya kalkıyorsun o zaman” dedim. “Tamam hocam, yeniden yazmayalım o zaman” dedi. Gülüştük.

5.sınıf öğrencisi gibi lise üçüncü sınıfta okuyan Cenk de açıklamamdan ikna oldu. Geri kalan zamanda dersimize kaldığımız yerden devam ettik. Çünkü sorun masumane soru soran öğrencilerde değil biz büyüklerde. Keşke tartışmalarımızla kafalarını karıştırdığımız küçüklerin ikna oldukları gibi büyüklerimiz de ikna olsa bu konular bir daha açılmayacak şekilde kapanır gider, ısıtılıp ısıtılıp önümüze tekrar tekrar konmaz. Keşke biz büyükler de bu çocuk ve gençler gibi masum olsak inanın aramızda bu şekil suni bir tartışma hiç olmazdı.

İşin garibi “Kur’an Türkçeleştirilse, namazda Arapça değil Türkçesini okusak, ezan Türkçe okunsa da ne dediğini anlasak” tartışmalarını başlatan büyüklerin çoğunun namazda, niyazda, Kur’an’da ve ezanda gözü yok. Onları ne camide görürsünüz ne de cemaatte.  Gözü yok ama kaşımayı iyi beceriyorlar maalesef. (Az sayıda da olsa bu tiplerin içinde namaz kılan ve Kur’an okuyan samimi kimseler var. Bu hakkı da burada teslim edelim.)

* 10/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde