Allah’ın
insanoğlu için verdiği nimetler say say bitmez. Keremine şükür! Vermiş de
vermiş. Şu anda bana “Allah’ın insanoğlu için verdiği en büyük nimet nedir”
diye bir soru sorsanız hiç düşünmeden tereddütsüz “susmak ve dinlemek” derim. Bu
kanıya nereden vardınız derseniz benim dinlemek için gittiğim seminerde her
lafa karışan, konuşmacıdan daha fazla konuşan insanı görünce siz de en büyük
nimet olarak susmak ve muhatabı dinlemek cevabı verirdiniz.
Adam
konuşmacı değil, tıpkı benim ve salondakiler gibi bir dinleyici. Sunumu yapan
-nereden
aklına geldiyse- tek düze bir konuşma yapmayayım, dinleyicilerin dikkatini
çekeyim diye bir soru sordu. Sen misin soran? Susturabilene aşk olsun! Aldı
adam seminerin merkezine kendisini. Kah örnek veriyor, kah itiraz ediyor, kah
açıklama yapıyor. Tamam monolog iyi değil, dinleyicileri de işin içine katmak
gerek. Ama bizim seminer, sayesinde monologdan diyaloga geçti. Biraz sunumcu,
biraz da bizim ki konuştu. Biri bıraktı, öbürü aldı lafı. Bir an için bize
sunum yapması için üniversiteden davet edilen hocayı indirip bu arkadaşı
çıkarmak istedim kürsüye. Ama ne edersiniz ki etkisiz ve yetkisiz bir elemandım
bulunduğum yerde.
Sunumu
monologdan diyaloga dönüştüren, tabir yerindeyse kör ve sağırın birbirini
ağırladığı bir ortamda diğer dinleyiciler olarak konu mankeni olduk. İşte böyle
bir ortamda ben onları yani bizimkini dinledikçe susmanın ne büyük bir nimet
olduğunu anladım. Nasıl nimet olmaz ki?
Allah iki kulağı bize bir diğer nimet olarak vermişken niçin bir dil vermiş?
İki dinle bir konuş diye değil mi? Aman Allah’ım! İnsan bu kadar mı geveze
olur? Bir insan bu kadar mı işin merkezine kendini alır ve bencil olur? Bir
başkasının söyleyeceği yok mu deyip sağına soluna bakmaz mı bir insan? Allah
bilir ya bu adamla teşriki mesaisi olan başta eşi, çocukları ve öğrencileri
buna sabrettikleri için cennetlik olmalı.
Her
toplantıda “Ben buradayım, ben bunların en alasını bilirim” dercesine kendisini
gösteren bu muhteremin adını bilmesem de toplantıların içine eden bu kişiyi sima
olarak tanıyorum. Kendisine söz verilmese de tıpkı Mecliste bazı vekillerin
kürsüde konuşan hatibe laf attığı gibi laf atma yönü de var. Bugüne kadar bir
Allah’ın kulunu beğendiğini görsem hiç gam yemeyeceğim. Bugün veya bir gün tıpkı
oruç tutuyor gibi susma orucu tutacağım dese insan evladısın deyip alnından
öpeceğim. Ama nerde? Adam boş teneke gibi gürültü yapıyor, bu böyle olmaz,
şöyle olur dercesine kendini göstermeye çalışıyor. İşte bu yönüyle tanıyorum bu
muhteremi. Keşke Allah Teala imsaktan-iftara kadar yeme, içme ve cinsellikten
uzak kalmaktan ibaret orucu farz kılarken bir de susma orucunu bize farzı
kılsaydı ne güzel olurdu. Böyle bir oruç şekli olsaydı en azından konuşamadığı
için bu adam çatlar ölürdü de çoluk çocuğu, çevresi ve öğrencileri rahat bir
nefes alır, “Şükür kurtulduk, dünya varmış” derlerdi.
Neyse
ki ben kendisini ayda bir rutin yapılan seminer dolayısıyla bir-iki saat
görüyorum. Gecesini-gündüzünü bununla geçiren kişilere Allah ecir ve sabır
versin. Bugünün nimetini tekrar edelim: Susmak en büyük nimettir.
* 30/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 30/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder