Ana içeriğe atla

Sendika Yönetimlerine Talip Olanlara... ***

Sendika yönetimine talip olup kazananların ilk yapacakları iş sendika ile üyeler arasında aidiyet duygusunu geliştirmek olmalıdır. Çünkü gördüğüm en büyük eksiklik budur. Bunun için;
1. Seçimden seçime değil, bir plan dâhilinde üye ziyaretleri yapmalıdır.
2. İşgal ettiği koltuğa çok zorunlu hallerde oturmalıdır. Haftanın belli günlerinde sürekli arazide olmalıdır. Koltuğa yapışıp kalmamalıdır.
3. Asli görev ve sendikal görevinin dışında tali bir görev üstlenmemelidir. Çünkü bir koltukta üç karpuz taşınmaz.
4. Üyelerini düğün, cenaze ve hastalık durumlarında ziyaret etmeli, derdi olanın derdiyle dertlenmelidir.
5. Herhangi bir yerde üyesiyle karşılaştığı zaman selam verip selam almalı, hal ve hatır sormalıdır.
6. Üyelerin her birine eşit mesafede yaklaşmalıdır.
7. Belli aralıklarla istişare toplantısı yapmalıdır. Bu toplantılarda sadece yönetimin kendisi değil, üyelere de söz hakkı verilmelidir.
8. Sendikadaki görevinin bir kısım üyelerine makam, mevki ve mansıp dağıtmak olmadığını bilmelidir.
9. Önemli karar almalarda üyelerini bilgilendirmelidir.
10. İletişime açık, eleştirilere karşı hoşgörülü olmalıdır.
11. Gelir ve gider konusunda üyelerine karşı şeffaf olmalıdır.
12. Sendikaya karşı mesafeli ve dargın olanları kazanmak için çaba sarf etmelidir.
13. Yeni üyeye “Değerli kardeşim! Seninle daha da güçlendik. Aramıza hoş geldin” şeklinde mesajlar göndermelidir.
14. Sendikadan herhangi bir nedenle ayrılan, ayrılmak isteyen üye ile iletişime geçip niçin ayrıldığını sormalıdır. Üyesini ayrılmaktan vazgeçiremez ise bile “Kardeşim! Sendikamızdan ayrılıyorsun ama bu kapı her zaman size açıktır. Bize üye olmasan bile herhangi bir mağduriyetinde her zaman için bizi destekçin bil” demelidir.
15. Herhangi bir yerde bir makam ve görev varsa yönetimde olanlar asla buralara göz dikmemeli, üyeleri arasından birini veya üye olmadığı halde ehil biri varsa onu tavsiye etmelidir. Kendisini layık görüyorsa sendikadaki görevini bırakıp geçmelidir.
16. Sendikal çalışmalarda yeni üyelerle birlikte güçlenmek önemlidir. Ama öncelik kemiyetten ziyade keyfiyet olmalıdır. Kendilerine işi düşen birine “Bizim sendikamıza üye olursan yardımcı oluruz” gibi bir telkin veya rica etme yoluna gitmemelidir.
17. Deruhte ettiği görevin kendilerine verilmiş bir emanet olduğunu bilmelidir. Zamanı geldiği zaman bayrağı kendisinden daha iyi yönetecek birine gönül rahatlığı içerisinde bırakabilmelidir. Mevcut yer ve statüsünün evladiyelik olduğunu düşünmemelidir. Heyecanı ve yapacak bir şeyi kalmadığı, kendi kendini tekrarlamaya başladığı an çekilmeyi bilmelidir.
18. Seçim dönemlerinde kendisinin karşısına “Biz daha iyi yöneteceğiz” diye çıkanları düşman bellememeli, onlarla centilmence mücadele etmelidir.
19. Üyelerinin yetenek ve birikimleriyle ilgili bir ajandası olmalı. Hangi üye hangi konuda yeterli ise ondan faydalanma yoluna gitmelidir.
20. Herhangi bir siyasi parti ile dirsek temasına girmemelidir. Siyasi partilerin doğrularına doğru, yanlışlarına da yanlış demeli. Sendikayı makam, mevki dağıtan atama merkezi gibi kullanmamalı. 10/10/2018

*** 18/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde