Ana içeriğe atla

“Bu, Kur'an’da Yazıyor” *


Bugün öğle namazına gittim. Sünneti kıldıktan sonra imama uymak için ikinci safta saf tuttum. İmamın komutlarıyla birlikte tekbirimi aldım, ruküya gittim, ruküdan doğruldum, secdeye vardım, kıyama kalktım, tahiyyata oturdum. Dört rekatı bu şekilde bitirdim ve selamla beraber son sünneti kılmak için arka tarafa doğru yöneldim.

Uygun bir yerde durarak öğle namazının son sünnetini kılmak için hazırlık yaparken 25-30 yaşlarında biri yanıma geldi. Bana “Amca! İmamdan önce hareket ediyorsun, imamdan önce oturup kalkıyorsun.  Bu işi imamdan sonra yapman gerekiyor. Bu şekil namazın olmaz. Bu, Kur'an'da böyle yazıyor” dedi. “Bu, Kur’an’da böyle yazıyor” demese tamam deyip geçecektim. Bu cümleyi duyunca “Bak kardeşim! Ben ne yaptığımı biliyorum, imama da uydum, namazımda da bir sıkıntı olmadı. İmamdan önce hareket etmedim. Eğer gördüğün rükudan secdeye gitmeden önce ayakta imamın komutunu beklerken hafif eğilmem ise bunun namaza bir manisi yoktur. Ayrıca Kur'an'da böyle bir şey yazmıyor ve ben ilahiyat okudum” dedim. Delikanlı “öyle mi, tamam” dedi yanımdan uzaklaşıp gitti.

Son sünnet için tekbirimi aldım ve namazımı kıldım ama nasıl namaz kıldığımı, ne okuduğumu gelin bana sorun. Değişik bir atmosfer yaşadım. Üzüldüm daha doğrusu. Niçin üzülmeyeyim ki? Üzülmem gencin beni uyarmasına değil. Varsa hatam elbette biri uyaracak. Orta yerde imamdan önce rükuya, secdeye giden, tahiyyata oturan yok. En azından ben böyle yapmadım. Çünkü en az o genç kadar imamdan önce hareket etmemin imama uymak olmadığını bilirim. O genci işkillendiren ve hakkımda namazımın olup olmadığı hakkında hüküm verip fetva vermeye iten tek şey şu olsa gerek: imam semiallahü limen hamideh dedikten sonra rükûdan doğruldum, içimden Rabbena leke’l hamd dedim. Secdeye gitmek için imamın Allahü ekber komutunu bekledim. İşte bu esnada bazen hafifçe eğildim. Hepsi bu. Rüku veya secdeye gittiğim yok yani. Bunun sebebi de bazı imamlarımızın tadili erkana riayet edeceğim diye secdeye gitmeden önce ve iki secde arasında normalinden fazla beklemeleridir. Eğer aynı camiye sürekli gitmiyor iseniz imama uyum sağlamanız biraz zaman ister. Bu konuda tüm imamlarımız tek düze değildir çünkü. Uzun bekleyeni var, kısa bekleyeni var, tam kıvamında yapanı var.

İçimden bu adamlar iyi ki caminin görevlisi değil, iyi ki müftü falan olmamışlar dedim. Eğer öyle olsaydı iki ayağımızı bir pabuca girdirir, kıldığımız namazları olmadı deyip tekrar  tekrar kıldırtırlardı. Biz yatıp kalkıp mevcut imam ve müftülerimize teşekkür etsek azdır.

Şimdi tekrar gelelim namazdan sonra beni uyaran kardeşimize! Biliyorum iyi niyetli. Namazım fesada uğramasın istiyor. Merak ettiğim beni nasıl gördüğü? Yanımda mıydı, arkamda mıydı bilmiyorum. İnşallah önümde değildir. Herkesten önce rukü veya secdeye varsam eh dikkat çeker diyeceğim. Garibim namaz kılmak için mi camiye geliyor yoksa ben bu işi biliyorum, bilmeyenleri uyarayım, bu vesileyle biraz sevap kazanayım veya huzur bozayım diye mi camiye geliyor. Ancak bu işi yapacaksa “İmamdan önce hareket etmek namazı bozar” desin. Bundan öte “Kur'an'da bu böyle yazıyor” demesin. Çünkü Kur'an'da böyle bir şey yazmıyor. İçeride fısıltılı bir şekilde konuştuk. Dışarıda konuşabilseydim eğitim durumunu sormak isterdim. Tanımadığı birine “Bu, Kur'an'da böyle yazıyor” şeklinde cesurca fetva verdiğine göre din konusunda uzman biri olmalı.  İşin garibi 3 yıl Kur’an Kursunda Kur'an eğitimi aldım, 3 yıl imam hatip ortaokulunda, 4 yıl İHL’de okudum, üstüne 5 yıl ilahiyat tahsili yaptım. 27 yıldır da İHL, Anadolu Liseleri, ilköğretim, ortaokullarında Din Kültürü anlatarak görev yapıyorum. Ben hala kendimde fetva verecek cesareti bulamıyorum. Vatandaş bu cesareti nereden buluyor anlayamadım gitti.

İyi de kardeşim! Bunu gidip adama söyleseydin ya diyebilirsiniz. Doğru ona söylemem lazımdı. Ama adamı kaçırdım. Şimdi bir daha görsem tanımam. Buraya yazıyorum ki siz siz olun tanımadığınız bir adamı camide olur-olmaz/bilir bilmez uyarmaya kalkmayın. Kesin bildiğiniz bir konuda rehberliğinizi yapın. Uyarırken de kendinize destek bulmak için Kur’an’da var diye yaptıklarınıza Kur’an’ı alet etmeyin. Sözüm meclisten dışarı!

* 20/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

  1. Ramazan Yüce hocam, ara sıra eğilir gibi yapıyor bazıları, bende boş bulunup napayım, eğilmeye başlıyoruz

    YanıtlaSil
  2. Desene adam benden etkilendi, ondan dolayı beni uyardı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde