Ana içeriğe atla

Çabuk Öğrenilen Bilgiler Çabuk Unutulur


Pazar günü bir veli toplantısına katıldım. Kısa bir tanışma faslından sonra sınıf rehber öğretmeni ders takip konusunda bir yıl boyunca yapılması gerekenleri açıkladı. Okulun rehber öğretmeni de 60 gün boyunca ders çalışmaya odaklanan bir öğrenci ders çalışmayı alışkanlık haline getireceğini, bunun için ilk 60 günün önemli olduğunu, şayet bunu başarırsa düzenli ders çalışmayı bırakamayacağını söyledi. Dilek ve temenniler kısmında kendisinin de öğretmen olduğunu söyleyen bir veli söz aldı: “Öğretmenlerin akıllı tahtayı fazla kullanmaması gerektiğini, öğretmen için bu materyal zaman kazanma, fazla soru çözme gibi kolaylıkları olsa da öğrenciler için ağırlıklı olarak kara tahtanın kullanılmasının daha iyi olacağını belirtti. Sınıf rehber öğretmeni de “Kendisinin de akıllı tahtayı sık kullandığını, aynı anda hem soru, hem de cevabı tahtaya yansıtabildiğini, şekillerle konuyu anlatabildiğini, dersi daha verimli işlediğini açıkladı.

Toplantı biter bitmez “Öğretmenlerin akıllı tahtayı fazla kullanmaması” gerektiğini söyleyen öğretmen velinin yanına giderek kendimi tanıttım. Sizi tebrik ederim. Ben de aynı sizin gibi düşünüyorum dedim. Ardından birkaç kelam ettikten sonra yanından ayrıldım. Giderken bizim gibi düşünenin sayısı az olsa da birkaç kişi varız dedim içimden.

Akıllı tahtanın fazla kullanılmaması konusundaki düşünceme katılmayabilir ve eleştirebilirsiniz. Siz haklı olarak beni eleştirmeye devam edin, ama asmadan önce niçin böyle düşündüğümü açıklamama fırsat verin.

Akıllı tahta diğer adıyla etkileşimli tahta faydalı olmaya çok faydalı. Hem eskinin yazı tahtası görevini yerine getiriyor, hem de bilginin her türlüsüne birden ulaşabildiğimiz bir ders materyalidir. Yeri geldiği zaman televizyon işlevi görüyor, yeri geldiği zaman video izlenebilen bir aygıt oluyor, yeri geldiği zaman bir bilgisayar oluyor. İnternete erişim elinin altında. MEB’in yasaklamadığı sitelerin çoğuna girilebiliyor. Öğrencilere EBA adı verilen “Eğitim Bilişim Ağı” vasıtasıyla ödev verilebiliyor, buradan yapılan ödevleri kontrol edilebiliyor. Öğretmen daha önceden hazırlamış olduğu ders materyalini taşınabilir bellek vasıtasıyla akıllı tahtadan yansıtabiliyor. Öğretmen dersini daha çabuk verebiliyor, zamanı daha verimli kullanabiliyor. Yazıp çizme işi olmadığı için öğretmen bir derste konuyla ilgili daha fazla problem çözebiliyor ve örnek verebiliyor. Akıllı tahtayı kapattığın zaman akıllı tahta, üzerinde tahta kalemle yazı yazabileceğin bir yazı tahtası oluyor. Yani bilgiye ulaşımda sınır yok. Daha çabuk öğrenilebiliyor, bilgiye daha kolay ulaşılabiliyor. Dünya ayağına geliyor. Burada akıllı tahtanın sınırsız faydalarından bir kısmını zikretmeye çalıştım.

Akıllı tahta ile ilgili bir kısmını saydığım faydalarını görünce aklından zorun mu var be adam! Daha ne istiyorsun diyebilirsiniz. Benim öğretim anlayışıma göre hazmede hazmede öğrenilen bilgiler kolay kolay unutulmuyor. Akıllı tahta vasıtasıyla birden ulaşılabilen bilgiler daha çabuk unutuluyor. Âcizane bugün bilgiye ulaşmada sınır yok. Çok çeşitli ulaşım ve öğrenme yolları var. Fakat sorunumuz öğrenilen bilgilerin birden uçup gittiğini görüyoruz. Çünkü zorlanmadan, hazmedilmeden çabuk öğrenilen bilgiler çabuk unutulur. Zorla öğrenilen bilgi ise daha geç unutuluyor. Kanaatime göre kara tahtada öğretmenin yazıp yazıp sildiği, öğrencinin yazabilmek için zamanla yarıştığı bir ders ortamında belki fazla örnek verilmez, belki zor öğrenilir ama akılda kalıcı olur. Akıllı tahtanın en olumsuz yönü bana göre maalesef bu. Bir diğer olumsuz yönü ise akıllı tahta bilgisayar ekranı gibidir. Ekranı çok kullanırsan hem gözü yorar, hem de zihni.

Kolayımızı gidiyor diye sadece akıllı tahtadan ders işlemek bilginin kalıcı olmasının önündeki en büyük engeldir. Sonuç olarak akıllı tahtayı kullanalım, onun nimetlerinden faydalanalım ama yerinde, zamanında ve yeterince kullanmak şartıyla.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde