Ana içeriğe atla

Ekonomide Gidişat Hayra Alamet Değil *


Faiz, döviz ve borsa üçgenine veya kıskacına bağlı 'üçkâğıt' ekonomisi piyasayı istediği şekilde dizayn ediyor. Yani bozuyor. Kimini batırıp kimini çıkarırken bu üçkâğıt ekonomisini elinde bulunduran güç, paraya para demeden kazanmaya devam ediyor. Nedense hep kendi kazanıyor. Olan da alın teriyle evine ekmek götürmeye çalışan orta ve dar gelirli insana oluyor.

Dolar, borsa ve faiz piyasaya göre şekilleneceği yerde piyasayı bu üçkâğıt belirliyor. Daha doğrusu yıkıp geçiyor.  Dolardaki kritik eşik aşıldı diyor görsel medya. Kaç kritik eşik aşıldı bugüne kadar.

Bir yerde dursun artık diyoruz. Fakat o, almış başını gidiyor. Kronometre çalışır gibi yukarı doğru bir trend izliyor durmadan. 

Zam görmeyen ürün kalmadı, hem de kaç defa. Zaten döviz oynamayı görsün, zam kapıda demektir. Çünkü yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, bindiğimiz, kullandığımız her şey dövize endeksli. Kara kara düşünüyoruz şimdi. Çünkü elimizi, ayağımızı her şeyimizi bağlıyor. 8-10 senedir fiyatların artmadığı, hatta düştüğü tek haneli enflasyon döneminden sonra yeniden çift haneli enflasyonlu hayatı yeniden yaşamaya başladık. Bu demektir ki cebimiz daha fazla yanacak. Merkez Bankası yüzde 8 olan enflasyon tahminini 5 puan birden artırarak yüzde 13,4'e çıkardı. Ardı arkasına gelen zamların etkisi açıklanan tahminin çok üstünde.

Dövizin yükselmesiyle birlikte akaryakıta arka arkaya gelen zamlar dolayısıyla hükümet, vatandaş etkilenmesin diye akaryakıt zammını yansıtmadı. Çözümü de akaryakıttan dolayı devlete ödenmesi gereken vergiden kesintiye giderek buldu. Bu da bütçenin daha fazla açık vermesi anlamına geliyor. Zamlardan 1 Ağustos'tan itibaren elektrik ve doğalgaz da nasibini aldı.

Son yılların en kırılgan ekonomi hayatını yaşıyoruz. ABD'nin olur olmaz yaptırımlar alması ve arkasının gelecek olması dövizi fırlatıyor. Dış güçlerin özellikle ABD'nin burnumuzu sürtmek için elindeki para kozunu oynuyor. Derdi ekonomimiz sürdürülemez olsun, batsın ki Türkiye'nin burnu sürtülsün. Çıkar yol bulunmaz tedbir alınmaz, piyasalara güven verilmez, sıcak para bulunmaz ise bizi ekonomiyle vurmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş olacağız.

Olağanüstü bir durum var şu an karşımızda. Milletçe ne bedel ödenecekse kararı alınsın, yeter ki dövizin ateşi söndürülsün. Umarım ekonomideki bu çalkantı durulur/durdurulur, iflaslar görmeyiz, paramız iyice pul olmaz, likidite sıkıntısı yaşanmaz, cari açık iyice açılıp bizi zora sokmaz. Dış borçların ödenmesi, piyasaların rahatlaması/rahatlatılması veya dışarıdan yeni borç alınmaması için Malezya'da olduğu gibi devlet vatandaştan bağış alma yoluna gidebilir.

* 08/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder