Bir ülke
düşünün ki yüzyıldır dünyaya yön vermiş, istediği şekilde şekillendirmiş, amacına
ulaşmak için yeri geldiği zaman güç-kuvvet kullanmış. Yine bu ülke kaybetmeyi
göze alamıyor, işine gelmeyen bir karar alındığı zaman BM’deki veto hakkını
kullanıyor, sessiz yığınlar sayesinde dünyaya efeleniyor, karşılığı olmayan parasıyla
ekonomileri alt üst ediyor ve bu ülkenin yaptıklarına kimse sesini çıkarmıyor. Azmış,
azdırılmış, ne oldum delisi olmuş. Böyle bir ülkenin başına ülkesi birini
seçiyor.
Seçilen bu kişinin
devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan tasarruflarını görünce daha önce "Dünya
bir deliye emanet" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu tür hareketlerini
“Delidir, ne yapsa yeridir” çerçevesinde değerlendirmiştim o yazımda. Çünkü
deli biri yaptıklarından dolayı hem hukuk nezdinde, hem de halk nezdinde hesaba
çekilmez. Adı geçen devletin başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelerin burnunu
sürtmek ve dize getirmek amacıyla ekonomilerini batırmak için elindeki tüm
kozları oynadığını görünce deliye haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Çünkü
delilik bir Allah vergisidir. Aklını kullanamadığı için Allah katında da
masumdur.
Gücünü para
babalarının desteğinden alan ve onların dediklerini harfiyen uygulamaya koyan,
bir dediği diğerini tutmayan ve ülkesini attığı tweetlerle yöneten bu kukla
kişinin hareketlerini tekrar gözlemledim. Ne doktorum, ne de veteriner hekim!
Ama bir delinin hareketlerinden ziyade kuduz bir köpeğin saldırganlığı var
kendisinde. Evet, dünya bir kuduz vakasıyla karşı karşıya! Suyunu bulandıran ve
emirlerini dinlemeyen, “Efendim, ben ettim sen etme, emrindeyim” demeyen Türkiye’ye
saldırdıkça saldırıyor. Türkiye “olmaz” dedikçe salyalarını akıtıyor,
kuduruyor. Türkiye ekonomik krize sürüklendikçe dört köşe oluyor ve yetmez “sıradaki
koz” diyor. Tüm ülkesi “Ne güzel yapıyor” diye alkış tutuyor. Her zaman olduğu
gibi dünya sarı ineği vermeye razı olmuş görüntüsü veriyor sessiz duruşuyla. “Yeter
ki bize dokunmasın” diyor. Unutmasınlar ki bu sarı ineğe I.Dünya Savaşında büyük
bir operasyon çekildi, yerle bir edildi. Küllerinden yeniden doğdu. İçimizdeki
piyonları marifetiyle 61 İhtilali, 74 Muhtırası, 80 İhtilali ve 28 Şubat 1997
Post modern darbesini yaptırarak bize yön vermeye çalıştılar. Yine içimizdeki
beslemeleriyle 17-25’i denediler. Ardından 15 Temmuz’da vurucu ve öldürücü bir
hamle ile kanlı bir darbeye kalkıştılar. Olmadı bir türlü. Şimdi de son kozunu
oynuyor. Bizi belki de “70 sente” muhtaç etmeye çalışıyor. Evet, bu süreçte ekonomimiz
sıfırlanabilir, dibi görebilir, fakirleşebiliriz. Nitekim 5 Nisan 1994’te ve
2001’de halkımız ve devletimiz iyice fakirleşmişti. Yani biz bu günlere düşe
kalka, bata-çıka geldik; öldük öldük, yeniden dirildik. Dipten yeni bir dalga
yakalayarak yeniden bir çıkış yakalayabiliriz. Ama bu defa geçmiş hatalardan
ders çıkaracağız. Çünkü sıcak paraya dayalı ekonomimiz eski darbe evreleri gibi
bizi belirli periyotlarla hep duvara toslatıyor. Biz yine kalkacağız bu krizin
altından. Ama bu defa her şeyi kendimiz üreterek... Kötü “müttefik, stratejik
ortak” bizi mal sahibi yapacak.
Biz ayağa
kalktığımız zaman sarı ineğin -yani bizim- kurban edilmek istenmemize sesini
çıkarmayanlar sıranın kendilerine geldiklerini göreceklerdir. Bugün bizi vuran
kuduz köpek vakası yarın onları da vuracaktır. Çünkü bu kuduz köpek adı
üzerinde kuduz köpektir. Suçlu-suçsuz demez; önüne kattığını ısırır. Ne yerinde
durur, sakinleşir, kendi kabuğuna çekilir, ne de yeter artık dünyaya
çektirdiğim diyerek vicdan azabı çeker. Kuduzluğuna yine devam edecektir. Ölmemek
için hayata tutunmaya çalışıyor. Ta ki bu kuduz köpek ölünceye kadar
salya-sümük karıştırıp saldıracak. Kendi ölürken arkasından koşup ısırdıklarını
da götürmek istiyor. Tek yaptığı bu!
*** 14/08/2018 günü Yenihaber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder