Ana içeriğe atla

Dertlenmek/Dert Edinmek Çok mu Zor? *

Ülkemin bazı insanlarını anlamak zor! Ama zor günler onların bilinçaltını ortaya çıkarıveriyor. İyi ki sosyal medya var, iyi ki bu alemi kullanıyor da içini boşaltıveriyor. Yeter ki zor ve darda kal, gerçek yüzünü görüveriyorsun. Zaten boşuna dememişler, zor günde kişinin ne olduğu belli olur diye.

Sadede gelmeden bir örnek vererek yazımıza devam edelim. Biri aşırı surattan hiç olmayacak yerde kaza yapmış, ya aracının içinde can çekişiyor, ya da yaralı bir şekilde yola savrulmuş. Bu durumda ne yaparız? Hemen bir ambulans için 112'yi arar, ambulans gelinceye kadar yaralıya zarar vermeden yapabileceğimiz bir şey varsa yaparız. Bu durumda yaralıya "Kazayı nasıl yaptın, gözün kör müydü, niçin hız yaptın, kurallara uymazsan işte böyle olur, ne halin varsa gör" demeyiz. Soğukkanlılığı bırakmadan olan olmuş, adamın hatasını sonra konuşuruz deyip içimize atar, üzüntülü bir halde yardımseverliliğimizi ortaya koyarız. Olması gereken de bu. Gerekirse yaralının istediği yakınlarına haber veririz. "Oh iyi oldu" deyip el ovuşturmayız ve sevinmeyiz.

Şimdi gelelim sadede... Ülke, ABD merkezli bir ekonomik yaptırımla karşı karşıya, bugüne kadar görülmemiş bir saldırı altındayız. Paramız dolar karşısında eriyip gidiyor, doların ateşi sönmüyor. Zaten bu savaşı başlatanlar da kriz devam etsin istiyor. Bu durumda aynı geminin insanları olarak düşüncemiz ne olursa olsun düşmana karşı bir ve beraber olup kenetleneceğimiz yerde bazılarımız "Dolar şu kadar oldu, EURO bu kadar oldu, benzin şu kadar zamlandı. Biz demedik mi bu ekonomik modelle ekonomimiz düzelmez diye ama bizi dinlemediniz. Üstelik daha düne kadar ABD ile bir ve beraberdiniz. Bu işler 'Onların doları varsa bizim de Allah'ımız var' demekle olmaz. 'Halkımız bizimle beraber’ demekle olmaz, 'Yastık altındaki dolar ve altınları bozdurun' demekle olmaz. Sonra halkta para mı var? 'Önce kendin bozdur ve zengin ettiklerin bozdursun.' Ülkeyi 16 yıldır siz yönetiyorsunuz. Siz iktidara gelmeden dolar şu kadardı, şimdi bu kadar oldu. Eskiden bir asgari ücret ile şu kadar çeyrek alınıyordu, şimdi bu kadar alınıyor, maaşlar eridi. Bu ekonomik krizin sorumlusu sizsiniz" şeklinde yazıyor, çiziyor, paylaşıyor, yorum yazıyor, cevap veriyor ve konuşuyor. Bu tiplerin içinde oh oh ne iyi oldu, çekerler giderler artık, dercesine umutla beklenti içerisine girenler bile var. 

Halkımızın kahir ekseriyeti bu krizde elimden ne geliyorsa onu yaparım, buna hazırım derken bazıları orta yerde trafik kazasından beter bir durum varken hiçbir şey yapmadıkları gibi kah ayıplıyor, kah tiye alıyor, kah kızıyor, kah sevinçten dört köşe oluyor. Akıl vermeyi de ihmal etmiyor.

Burada ülkeyi yönetenler masum, sütten çıkmış ak kaşıklar, tüm suç ABD'de demiyorum. Paramızın pul olmasında zamanında tedbir almamalarından dolayı hükümet edenlerin ihmali var. Ama bu, şimdinin meselesi değil. Orta yerde bir yangın var. Ki bu yangın sadece ekonomiyi bu hale getirenleri vurmayacak, aynı gemide olan hepimizi vuracak. Şu durumda yapılması gereken bu yangını söndürecek avucumuzda bir avuç dolusu su varsa sadra şifa olmasa da onu yangına boşaltmaktır. Hiçbir şey yapamıyor veya yapmak istemiyorsak susalım, dertlenelim. Timsah gözyaşları dökmeyelim. Piyasa oturduktan sonra eteğimizde ne taş varsa dökelim. Ama şimdi zil takıp oynamayalım.

Sahi çok mu zor susmak, üzülmek, ülkenin derdiyle dertlenmek...


* 17/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde