Ana içeriğe atla

İtidal Sahibi Olamıyoruz Bir Türlü! **


Şimdilerde pek kullanılmayan bir kelimemiz var: Mutedil olmak. Hatta unuttuk bile. Ne demek mutedil-itidal sahibi olmak? "Düşünce, iş vb. de aşırıya kaçmayan, ılımlı, itidalli, ılıman, soğukkanlı" olmak demektir. Bu kelimeyi unuttuğumuz gibi pratiğimizden de çıkardık. Sözlük TDK'nın sayfasında sakin sakin oturuyor, kendisini kullanacak insan evladını bekliyor.

Mutedil olamadığımız gibi tam zıddına aşırı uçlarda geziniyoruz. Ya ifrattayız, ya da tefritte. Makul düşünemiyoruz. Düşüncelerimizi güzelce ifade edemiyoruz. Konuşurken gözümüzü kan bürümüş gibi. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyor. Hep hakaret, hep hakaret! Yeter ki ortam müsait olsun.  

Sevgi ve nefret sınırındayız hep. Sevdiğimizi taparcasına ölümüne sever, nefret ettiğimizi kılımız kadar sevmeyiz. Gücümüz yetse boğarız. Nefret gözümüzü o kadar kör etmiş olmalı ki başka türlü rahatlayamıyoruz. Ağza alınmayacak, gün görmedik laflar dağarcığımızdan bir bir dökülür. Aslında ağzımızdan dökülenler bilinçaltında gizlediklerimizdir. Kızdığımız zaman ortaya çıkar. Hakaret ve küfür ederken aynaya baksak kendimizden nefret ederiz. Ama ölçüyü kaçırınca aynaya bakmak aklımıza gelmez.

Normal konuşmayışımız, efkarımızı galiz küfürlerle giderme yoluna gitmemiz şiddet toplumu olmamızın bir göstergesidir. Küfür ve hakaret fiili tecavüzün öncü kuvvetidir. Baskı altında kalan veya kendisine baskı uygulandığını hissedenlerin ortamını bulduklarında boşalma yöntemidir. Sonu da pişmanlıktır.

Fikir ve düşüncelerimizi küfür ve hakaret etmeden ifade etmenin yolu eleştiri ortamını sağlamaktan geçer. Kişiler kim olursa olsun herkesi seviyeli bir şekilde rahatça eleştirebilmelidir. İnsanlar, kişilere her türlü eleştiriyi yapabileceğini, eleştirdiği takdirde başına bir şey gelmeyeceğini bilmelidir. Eleştiri getirenler toplumda tu kaka yapılırsa baskı uygulanırsa içine atar birçok şeyi. Fırsatını bulduğu zaman küfür olarak kendini gösterir. Konuşamamanın bir sonucudur bu.

İnsanların konuşması, eleştiri getirebilmesi lazımdır. Bu konuda insana açık çek verilmelidir. Burada ölçü, eleştiri yapılırken saygıyı elden bırakmamaktır. Kişiler bir kişiyi sevmek zorunda değil. Ama saygı göstermek zorundadır. Toplum olarak eleştiriye açık olmalıyız. Herkesin bizim gibi düşünmeyeceğini, farklı fikirlere sahip olabileceğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Hoşumuza gitmese de eleştirilere tahammül göstermeyi bilmeliyiz. 

** 07/08/2018 günü kahtasoz.com da yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde