Ana içeriğe atla

Seçim Sonuçlarından Uzak Bir Yazı *


Bu yazıyı okuduğunuz zaman aylardır ne olur diye hepimizin beklediği seçim sonuçları çoktan açıklanmış, sizin gibi ben de dün akşamdan kesin olmayan geçici sonuçları öğrenmiş olacağım. Sonuçlardan haberi olmayan sadece benim bu yazı olacak. Yazımın gazetede yayınlanması için mecburen seçimden önce kaleme alınıp gönderildi. 

Günümüz teknoloji ve iletişiminin bir sonucu olarak yazılıp kaleme dökülen ve yayımlanan her yazı güncelliğini kaybediyor. Çünkü sürekli gündem değişiyor, yeni gündemin ortaya çıkmasıyla ele aldığımız gündem de güncelliğini kaybetmiş oluyor. Başka şeylerimizi kaybetmeyelim de güncelliğini kaybeden tek şey varsın gündem olsun, bizim yazı olsun.

Seçimin dün yapılmış olduğunu, bugün kazanan ve kaybedenlerin belli olduğunu farz ederek seçim sonuçları hakkında genel bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.

Öncelikle seçimin tüm sonuçlarıyla ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Kazananları tebrik eder, kaybedenlere de geçmiş olsun diyorum. Sonucun bu şekil çıkmasının kazanan ve kaybedenler tarafından "Demek ki hayır olan bu imiş" şeklinde değerlendirilmesini ve seçmenin takdirine saygı gösterilmesini arzu ediyorum.

Umarım seçmen sandıkta net konuşmuş, hakemliğini iyi konuşturmuş, yeni bir seçimin kapısını aralamamış, ikinci tura bırakmadan bu işi ilk turda bitirmiş; haydi aranızda anlaşın, uzlaşın dememiştir. Eğer böyle derse işimiz küldür. Çünkü bu görünen kırılganlığıyla ekonomimiz yeni bir seçimi kaldırmaz. Kaldırsa bile bu ülkenin kaybedecek zamanı yoktur. Zira her yeni seçim biriken sorunların daha da ötelenmesine sebep olur. Bu ülke kah referandum, kah mahalli seçimler, kah genel seçimler, kah cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla ortalama yılda bir seçim yapmaktan bıkıp usanmış, gına gelmiştir iyice.

Kazanan zafer sarhoşluğuna kapılmasın, kaybeden ülke elden gitti tellallığı yapmaya, seçimde şaibe var demeye kalkmasın. Kimsenin seçimi tartışmaya ve kafaları karıştırmaya hakkı yoktur. 

Kazanan, millet bize yetki verdi, yükümüz ağırlaştı, bu emaneti en güzel şekilde yerine getirmemiz gerekiyor, demeli. Kaybeden de kimseyi suçlamadan, herhangi bir mazeretin arkasına sığınmadan niçin kaybettiğinin özeleştirisini yaparak sonuçları bir güzel analiz etmelidir. 

Seçimden sonra iktidar, iktidar olmanın; muhalefet de muhalefet olmanın gereği ne ise onu yapmalıdır. 

İktidar olan -kendisine oy versin/vermesin- herkese hizmet etmesi gerektiğini bilmeli, rakiplerini ezmeye çalışmamalı, kimseyi küçümseyip horlamamalı. Kaybeden de kendisine oy vermeyenleri düşman gibi görmemeli.

İktidara gelenin yapacağı ilk icraat tansiyonu düşürmek, birlik ve beraberliği sağlamak, toplumsal barışı tesis etmek ve güven ortamını sağlamak olmalıdır.

* 25/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde