Ana içeriğe atla

24 Haziran Seçim Öncesi Piyasalar

Nasrettin Hoca, iki kızını gurbete gelin etmiş. Zaman şimdiki gibi değil, kolay kolay gidip gelme olmaz, iletişim ise olsa olsa mektupla olur o zamanlarda. Hanımı, “Hoca! Şu kızlarıma git, bir ziyaretlerini yap, ne yerler ne içerler bir bak gel” demiş. Hanımı diyecek de hoca gitmeyecek öyle mi? Bırakın hocayı hangi koca yapmaz hanımının dediğini. Zira emir demiri keser ne de olsa.

Hoca çıkar yola. Önce büyük kızının yanına varır. Hoşbeşten sonra Hoca, “Kızım! Ne yer ne içersiniz, ekonomik durumunuz nasıl” der. Kızı, “Sorma babacığım. Yüz dönüm ekin ektik. Geçimimizin iyi olması ve mahsulün bol olması rahmete bağlı. Şimdi karı-koca durmadan gece gündüz yağmur bekliyoruz. Şayet bu süreçte yağmur yağmazsa anamız ağlar” cevabı verir. “Kızım, Allah yardımcınız olsun, inşallah yağmur yağar, size bol kazançlar” diyerek öbür kızının yanına gitmek için yola çıkar hoca.

Hal-hatırdan sonra hoca bu kızına da ne yiyip ne içtiklerini, geçimlerini nasıl sağladıklarını sorar. Kızı, “Babacığım! Biz karı-koca çömlekçilik yapıyoruz. Şu anda bir yıllık geçimimizi sağlayacak şekilde çömleği kalıba döktük, kurumasını bekliyoruz. Bu yaptığımız çanak-çömleği satıp geçimimizi sağlayacağız. Eğer bu süreçte bizim çanak ve çömlek kurumadan bir yağmur yağarsa tüm emeklerimiz boşa çıkacak. İşte o zaman ekonomik darboğaza gireriz. Dua et ki yağmur yağmasın, yoksa anamız ağlar” der. “Kızım! Allah yardımcınız olsun, umarım bu süreçte yağmur yağmaz, haydi kalın sağlıcakla” diyerek köyüne, hanımının yanına yollanır.

Dönüşte hanımı, “E bey! Haydi söyle bakalım, kızlarım nasıl? Ne yer ne içerler, geçim ve dirlikleri ne alemde” diye soru sorar. Hoca, “Hanım! Bildiğim bir şey var; yağmur yağsa da sen ağlayacaksın, yağmasa da…Çünkü kızların öyle dedi” der.

Fıkra bu. Şimdi gelelim günümüze. Daha doğrusu seçim öncesi piyasalara…

Semt pazarına gidip geldim az önce. Çoğu pazarcının gelmediği pazarda az sayıda satıcı var. Açılan tezgâhların önüne gelip fiyat soran sayılı müşteri var. Pazarın tadı yok gördüğüm kadarıyla. Çünkü patates ve soğanın başını çektiği fiyatlar çok uçuk ve kaçık. Yaprak kıpırdamıyor dense yeridir.

Marketlere gidince mutfak gibi zaruri ihtiyaçlar alınmakta sadece. Çünkü buralarda da bir durgunluk var.

Zaruri ihtiyaçlarda bile bir kesatlık varsa varın siz diğer esnafı; orta ve dar gelirli tüketici kesimi düşünün.

Alınan onca tedbire rağmen dövizin ateşi bir türlü sönmedi.

Seçim ne getirir, ne götürür bilinmez ama gördüğüm kadarıyla piyasalar seçimi okuyamıyor ve önünü göremiyor. Koma durumu sanki! Benim bu piyasaların ahvalinden anladığım piyasa mevcut hükümete rezerv koymuş ama muhalefete de güvenmiyor. Ne iktidarın gitmesini istiyor, ne de muhalefetin gelmesini. Sanki piyasa, "Ne sensiz olur, ne de sen ile" diyor. Çünkü piyasa biliyor ki iktidar yıprandı, kendini yenileyemedi, patinaj yapıyor. Yenilik istiyor. Ama yamalı bohça görünümlü muhalefeti süzüyor o değilden. Bunlarla hiç olmaz diyor. Çünkü hiçbiri ne tek başına, ne de hep birlikte iktidar alternatifi.

Niyetim şuna oy verin, buna vermeyin değil; bir durum tespiti yapmaktır. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama bizi iyi günler beklemiyor. Tedirginlik ve durgunluk da bundan sanırım. Veya piyasa seçimi okuyamıyor, önünü göremiyor. Seçimi bıçak sırtında görüyor. Görüntü, 07 Haziran seçimleri öncesi görünümünde. Hatta ondan daha beter bir durumda.

Seçimler inşallah bu durgunluğa bir merhem olur, piyasalar yeniden coşar. Birçok vatandaşta oluşan karamsarlık yerini iyimserliğe bırakır. Yoksa yağmurun yağıp yağmamasına bağlı hocanın kızlarının mutlulukları gibi ekonomimiz bu görüntüsüyle seçimden sonra bizim epey bir canımızı acıtacağa benziyor. Umarım komaya girmiş olan ekonomi ve piyasa, seçim sonrası felce dönüşmez. Silkinip ayağa kalkar.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde