Ana içeriğe atla

Sapasağlam Bu Evi Niye Yıkıyorsun Be Adam!

—Kardeş, ne yapıyorsun, kendinde misin sen?
—Yıkacağım bu evi.
—Sapasağlam evin neyini yıkacaksın?
—Sağlam olmaya sağlam, sıkıldım biraz, eskidi, yıprandı. 16 yıldır bana hizmet etti bu ev, yeter gayri.
—Hizmetinden memnun kalmadın mı?
—Memnun olmaz olur muyum? Rahat ve müreffehti. Sayesinde en mutlu günlerimi yaşadım. Minnet borçluyum doğrusunu söylemek gerekirse...Ama sıkıldım.
—Sıkıldım diye koca ev yıkılır mı? Yıkma yerine eksikliklerini tamamlasan...Macera bu seninki...
—Kafaya koydum, yıkacağım.
—Yıkmak kolaydır. Ama yapmak en zoru.
—Hele bir yıkayım.
—Haydi yıktın...kazancın ne olacak.
—Gerisini düşünmedim.
—Haydi yıktın diyelim.
—Yenisini yapacağım.
—İyi de yenisini yapmak için elinde ne imkânın ve malzemen var mı?
—Var biraz!
—Neyin var?
—Bende hepsi yok. Doğrusunu istersen 4-5 kişi bir araya geldik, birlikte yıkıp yenisini yapmaya karar verdik.
—Niye tek başına yapmıyorsun?
—Tek başına gücüm yetmez; etim ne, budum ne?
—Mevcut evin tek el tarafından yapılmış, sağlam bir bina idi. Aynısını veya en iyisini yapma imkânın yoksa bu güzelim evi niye yıkacaksın o zaman.
—Benim imkanım yok ama yolda bulduğum dostlarım var. Hepsiyle ortak yönüm, mevcut eve düşmanlık. Bizi bir araya getiren de bu zaten.
—İmkânım yok diyorsun.
—Bende var biraz kerpiç, yol arkadaşımın birinde tuğla, öbüründe briket, diğerinde taş varmış. Hepsini bir araya getirip yeni bir ev yapmak niyetimiz.
—Senin saydığın bu malzemeler birbirine benzemez yapı malzemesi. Birinin üzerine diğeri konmaz. Haydi koydunuz diyelim, heyula gibi bir yapıt çıkar ortaya. Çünkü birbirine düşman kardeş bunlar. Yamalı bohça gibi bir şey bu. Böyle bir bina olmaz. Olsa da uzun ömürlü olmaz. Siz eski binaya düşman olunca düşmanımın düşmanı dostumdur mantığından hareket ediyorsunuz. Bu, sağlıklı bir bakış açısı değil. Sizin gözünüzü düşmanlık bürümüş. Yapacağınız bu ev kimsenin hayrına değildir bilesiniz.
—Bizim ev yapmaya hakkımız yok mu?
—Var elbet. Ama hakkım var diye yapacağınız ev, evden ziyade olsa olsa bir ucube olur.
—Olsun deneyeceğiz. Denemeden bilemeyiz.
—Bir ev yapıyorsunuz. Çocuk oyuncağı değil bu. Denemeye gelmez.
—Çıktık bir kere yola. İlkeme bağlı kalmalıyım.
—Ne ilkesi? Bunun neresi ilke?
—Yıkma üzerine kurulu bir ilke.
—Haydi diyelim ki bu benzemez malzemelerle bir ev yaptınız. Çöker bu ya.
—Çöksün. Gerekirse çadırda kalırım.
—Sizin gözünüzü düşmanlık hırsı bürümüş, Allah size eskiyi yıkıp yeni bir ev yapmayı nasip etmesin. Hepinizi islah etsin. Akıl, izan, feraset ve basiret versin. Mühendislik hatası olarak görünen bu evinizde kalmayı göstermesin bana.



Yorumlar

  1. Belki ev büyüktür küçükakın kütlemiş gerekiyordur. Belli denküçüktür büyütmek istiyordur. Niye karışırsınız? Millet evin yıkılmasına karar vermişse herkes çeksin çilesini

    YanıtlaSil
  2. Kendi bilir tabi. Enkazın altında kalmaya karar vermişse kim karışır? Fakat cenazesini kaldırmak bize düşer. Yıllar önce bir arkadaşımla Kayalıpark'a doğru giderken tali yoldan çıkan bir aracı arkadaşım görmedi. Tuttum araba çarpmasın diye. Bizimki teşekkür edeceği yerde "Bırak beni, ölürsem öleyim" demez mi? Kendisine, "Ölürsen öl, istersen geber, umurumda değil, ancak cenazen bana kalacak, endişem bu..." dedim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde