Ana içeriğe atla

Bir İmam Profili

Günümüzde sık sık değişen o kadar gündemimiz var ki birine değinmeden araya bir başka sıcak gündem giriveriyor. Bu yazımda malum gündemlerden uzak, ayrıntı denebilecek, çok da önemli olmayan, ama beni tedirgin eden bir konuya işaret etmek istiyorum. Mahallemdeki bir imamın akşam ve sabah ezanlarındaki tasarrufuna değineceğim. Derdim kendisi değil, zaten ismini de vermeyeceğim. Umarım gıybetini yapmış olmam.

Mahallemde ikinci yılım. Muhteremi sadece ardında cemaat olmam yönüyle tanıyorum. Duyduğuma göre 20-25 yıldır aynı camide görev yapıyormuş. İlk geldiğimde tanışmak istedim, Allah kabul etsin diye eline vardım; kimsin, necisin, hırlı mı hırsız mısın demedi. Bana yüz vermeyen resmiyet ve ciddiyetine hayran oldum desem yanlış olmaz. Bir ara yanlış terlik giymişim. Birkaç gün kendi terliğimi aradım bulamadım. Sonunda yanına varıp "Hocam, ben bir başkasının terliğini giymişim, ayakkabılıklara baktım birkaç kere. Terliğimi bulamadım, cemaatten size terlik soran olursa cep numaramı vereyim, haber verirseniz terliği getiririm" dedim. "Soran olursa söylerim" dedi. Sağ olsun numaramı alma gereksinimi duymadı. Sonunda bir cuma günü erkenden çıkıp cami çıkışında çıkan cemaatin ayağına baktım, dost başa düşman ayağa bakar misali. Nihayet terliğimi birinin ayağında gördüm, "Kardeş, sanırım ben yanlış giymişim, terlikleri değişelim" dedim, değiştik. Hocamıza yük sürmemiş oldum. Sonra bunun görevi değildi ki terlik takibi.

Ne kadar camiye gelmişsem, yüz hattını görsem "Ya Rabbi, beni niye yarattın" dercesine hiç gülümsediğini görmedim. Aşık suratı bana hiç pozitif enerji vermedi desem yanılmış olmam. Sanki dünyanın bütün yükü üzerindeymiş gibi bir görünüme sahip. Ezan okuyuşundan, namazda kıraatına varıncaya kadar istikrar abidesi desem tam isabet etmiş olurum. Tek makam, tek okuyuş... Sabah ezanını okuyuş süresi ile akşam ezanı okuyuş süresi aynı. Bugüne kadar duyduğum en farklı hutbe irad esenidir kendisi. Türkçe kelimeleri bir çekişi var ki, "Ne oluyoruz" dedirtir insana. Sayesinde Türkçenin çeker dil özelliği olduğunu anladım. Bu okumayı, bu diksiyonu, bu çekmeyi kim öğrettiyse tek kelimeyle bravo yani. Aklım çekmesine odaklanınca maalesef hutbede ne irad ettiğine odaklanamadım şu ana kadar. 

Konumuz hocanın ramazanda okuduğu akşam ezanı ile sahur/sabah ezanı olacaktı. Ben hızını alamayıp muhteremi anlatmaya koyuldum. Ramazan ramazan şu uğraştığım işe bak. Allah beni affetsin. Zatı muhteremin kendine has ayrı bir saati var zannımca. İftarı bir dakika geç, sabahı da üç-dört dakika erken okur. Sebebini bir türlü anlayamadım. İki senedir böyle. İçinizden bu konuyu buraya taşıyacağına, git kendine sor, merakını gider diyebilirsiniz. Haklısınız, öyle yapmak lazım. Ama kendisinden yani o ciddi ve heybetli duruşundan korktuğum için soramadım bir türlü. Çünkü kendisinden hiç ışık alamadım bugüne kadar. Neyse konuyu dağıtmayayım. Derdi ne bu muhteremin? Akşamı acele edip sabahı geciktireceği yerde akşamda yok, imsakı başlatmada ise aceleci. Ondan ne erken, ne de geç okusun istiyorum, tek isteğim her birini vaktinde okuması. Hoş onun ezanına riayet etmiyorum. Kolumdaki dakik saatim ve onu teyit eden cep telefonumun saati yeter de artar bile. Ama akşam okumayınca acaba saatim yanlış olur mu, sabah erkenden okuyunca acaba bendeki imsak vakti farklı mı dedirtip tedirgin ediyor; akşam öldürüyor, sabah da iki ayağımı bir pabuca girdiriyor. Kendisiyle yeterince tanışmasak da akşam-sabah okuduğu ezanlarla hep yanımda. Durmadan muhabbetini yapıyor, hayırla yadediyorum kendisini.

İçinizden şu mesele edindiğine bak, ha iftarını bir dakika geç, imsaka da 3 dakika önce başlayıversen ne olur, keşke bizde de olsa böyle biri, diyebilirsiniz. Ben de size derim ki bu mahalle 20-25 sene faydalandı bu değerden. Bir istekte bulunsanız da sizin mahallenize gelip biraz da size hizmet edip siz faydalansanız... Gerçi buradan gitmez bildiğim kadarıyla. Çünkü Diyanet, bir ara uzun süre aynı camide görev yapanlara rotasyon getirdiğinde kendisi "Ben bu camiden nasıl giderim" diye hüngür hüngür ağlamış. Zaten Diyanet, rotasyonu bir kere uyguladı, arkasını getirmedi. Allah hayrını versin! 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde