
Adıyla, soyadıyla güzel bir insan olan Hasan Celal GÜZEL'i,
Özal döneminde Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı iken Tv’lerde gördüm. Her
konuşmasında bir samimiyet, bir içtenlik gördüm, hoşsohbet birisiydi. Vekillik
ve Bakanlığı fazla uzun ömürlü olmasa da siyasi hayatımızda hep var oldu; her
duruşu, her konuşması dopdolu idi ve hep ses getirdi. Kimseden çekinmedi,
gözünü budaktan esirgemedi. Bürokrasinin zirvesinde yer aldı. Türkiye'nin en genç
müsteşarı olma ilkini yaşadı. Geleceği parlak olan vizyon ve misyon sahibi bu
güzel insan, eline geçen fırsatları elinin tersiyle itti.
Halkımız, siyasetin bu renkli simasını askeri darbelere
karşı dik duruşuyla ona “Tank -savar- Hasan” dedi. Siyasete atıldığında
herkesle sarılarak ün yaptı. Sarıldığı sayısız insanların sakalları yüzünü yara
yapınca iyileşsin diye yüzüne pudra sürmesiyle tarihe geçti. Haksızlık karşısında
hep mağdurun yanında saf tuttu. Mücadele ederken beyefendi kişiliğini hiç
bozmadı. Hapis yattı, siyasi yasaklı oldu. Tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu
partisinde pek varlık gösteremese de halkın gözünde ve gönlünde ayrı bir yeri
vardı onun. Halktan biriydi çünkü. Kibir ve enaniyet yoktu hiç kendisinde.
Halkın gözünde hep ayrı bir yeri olan GÜZEL’in
unutulmayacak en önemli yeri belki de dürüstlüğüdür. Çünkü o, Türk siyasetinde
siyasete girerek temiz kalan ender kişi olarak tanınacak. 13/05/2013 günü Sabah
gazetesindeki köşesinde milletvekillerine ithaf ettiği “Meğer ben ne enayiymişim!..”
yazısıyla hatırda kalacak hep. Bugünlerde sosyal medyada paylaşım rekorları
kıran bu yazısını okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/guzel/arsiv?getall=true).
Yazısında kendisinin; “Su katılmamış bir avanak, bir budala, düzeltilmesi
mümkün olmayan bir enayi olduğunu” belirtiyordu. Çünkü o, devletin malını deniz
görüp yiyenlere inat, devlet malına el uzatmayarak domuz olmayı seçmişti. Yine
yazısının devamında “Hayatının her bir safhasında eşek gibi çalıştığını,
doğru-dürüst uyku uyumadığını, hayatında tek gün dahi izin kullanmadığını,
devlete ait kurşun kalem, silgi ve kağıdını sadece resmi işlerde kullandığını,
kırmızı plakalı aracına eş ve çocuklarını bindirmediğini, çocuklarının dahi
devletin malına el uzatmadığını, Vakıflar Genel Müdürü olarak atanan eşinin genel
müdür olmasını nasıl engellediğini, zorunlu birkaç yemeğin dışında Meclis’te
yemek yemediğini, lojmanda oturmadığını, mal-mülk edinmediğini, YDP’i kurarken
lazım olan parayı karşılamak için eşine ait ev ile baba ve dedesinden kalan
evleri sattığını, siyasete zengin girip fakir çıktığını, müsteşarken hakkı olan
sözleşmeyi yapmayarak emrindeki daire başkanlarından daha düşük maaş aldığını,
kıyak emekliliğe karşı çıkarak tek maaşa talim ettiğini, yetmişe merdiven
dayadığı halde hayatta tek dikili ağacının olmadığını, hala kirada oturduğunu,
bundan pişman olmadığını, bugün elinde imkan olsa yine aynı enayiliği
yapacağını” belirttiği yazısını “Beni
bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allah’ıma
hamd ediyorum.” diyerek bitirmiş.
Sayın
Güzel, her yönüyle unutulsa da “Meğer ben ne enayiymişim” yazısıyla hiç unutulmayacak.
Böyle enayilere, budala ve ahmaklara can kurban! Diğer siyasetçilerimize örnek
olmasını istediğim bu Güzel insana Allah’tan rahmet ve merhamet diliyorum. Allah,
özellikle siyasette sayılarını çoğaltsın. Sevenlerinin, yakınlarının ve
milletimizin başı sağ olsun.
Mekânın
Cennet olsun enayi adam! Biz senden razıydık, Allah da senden razı olsun! 20/03/2018, Ramazan Yüce, Konya
* 21/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 21/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder