Ana içeriğe atla

Konya semt pazarları ve Muhacir Pazarı *

Konya'da sebze ve meyve alışverişini yapmak için belediyelerin tahsis ettiği semt pazarları var. Bu pazarların kiminin üstü kapalı, kimininki açık.  Haftanın hemen hemen her günü bazı bölgelerde kurulan bu pazarlarda arz ve talep var ki, market ve manavlara rağmen buralarda pazarlar kurulmaya devam ediyor. Ki buralarda satışı yapılan sebze ve meyveler, market ve manavlara göre daha hesaplı olarak satılıyor. Bir diğer farkı da, market ve manavlarda kendin seçiyorsun, pazarlarda ise pazarcı seçiyor. Seni yormuyor yani. Getirdiği çürük-çarık, ezik ne varsa hepsini değerlendiriyor. Ekonomiye katkısı büyük anlayacağınız.

Sabahında tertemiz bir şekilde belediye tarafından satıcıya teslim edilen bu pazar yerleri, akşamında yerini çer-çöpe, sebze ve meyve artıklarına bırakıyor. Belediyenin temizlik ekibi, gecenin geç vaktine kadar savaş sonrası bir hali andıran bu pazar yerlerini temizlemekle meşgul oluyor. Bu durum, ben kendimi bildim bileli böyle devam ediyor. Satıcı kirletiyor, belediye temizliyor. Nedense kullandığımız yeri temiz bırakmayı öğrenemedik gitti. Bu konuda herkes durumundan memnun ve kaderine razı olmalı ki bu pis ortam nesilden nesile devam ediyor. Tezgahların önüne çöp kutusu veya çöp poşeti koymak kimsenin aklına gelmiyor. Böyle bir şey akla gelse de pazarcı, “Belediye benden işgaliye parası alıyor, kirletmek en doğal hakkım” diye düşünüyor olmalı. Belediye de, “Ben de bu vesileyle pazarları temizleyen bir temizlik ekibi oluştururum, en azından birkaç gariban faydalanır bu işten” diye düşünüyor olmalı. Pazar yerlerinin bu şekilde pis bırakılmasından gördüğüm kadarıyla pazarcı şikayetçi değil, belediye ise “Temizlik benim görevim” diyerek görevini yapmaya devam ediyor. Bu ortamdan benim gibi birkaç cins şikayetçi o kadar. Milyonların yaşadığı bir yerde böyle birkaç cins de müsaade ederseniz çıksın.

Semt pazarlarında dikkati çeken bir başka husus da pazarın kurulduğu mahalde trafiğin felç olması. Birçok pazar yeri, mahalle aralarında olduğu için genel trafiğe pek sıkıntısı olmayabilir.

Pazar günleri kurulan, hemen hemen Konya’nın çoğuna hitap eden bir pazar yerimiz var ki, genel trafiği felç ediyor. Zira bu pazar, şehrin merkezinde kalmış. Üstelik diğer semt pazarlarına göre alavere yapanların sayısı oldukça fazla. Muhacir pazarından bahsediyorum. Halk arasındaki namı diğer, Macur Pazarı. Pazarın içi insan kaynıyor, dışı, yol, cadde ise park edilmiş arabalarla dolu. Trafik tek şerit olarak işlerse şükreder trafikte seyreden insan.

Dün Pazar günü Karatay Terminali civarında bir hasta ziyaretinden dönerken bugünün Pazar olduğunu unutarak yolum Yeni Larende’ye düştü.  Yoğun ve işlemeyen trafiği görünce ‘Annah, bugün buranın pazarı! Nereden geldim buraya’ dedim ama iş işten geçti. Girdikten sonra çıkış yok. Mecburen çekeceksin. Yaklaştıkça Balıkçı Halinin önündeki kavşağın etrafına park edilmiş araçları gördüm. Kavşağa kadar araç park ediliyorsa varın o civardaki park edilmiş araç sayısını siz düşünün. Yer-gök araç dense yeridir. İşin garibi Anıt’tan Karatay Terminaline, Eski Stadyumun arkasındaki yoldan Karatay Terminaline giden başka alternatif yol yok. Bu pazar dolayısıyla Muhacir Pazarı'na komşu olan Meram Ticaret Lisesinde Pazar günleri sınav yapılmıyor. Zira pazarcının sesinden okulda sessiz bir ortamda sınav yapılamaz. Üstelik park sorunu başlı başına bir sorun. Güya pazar yerlerinde bağırarak alışveriş yasaklanmıştı. Kim dinler yasağı? Adam avazı çıktığı kadar bağırıyor. Bizde yasaklar uygulanmamak üzere konuyor genelde.

Şimdi gelelim sadede. Tarihi özelliğe sahip Muhacir Pazarı'nın yeri bir başka yere değiştirilmeli diye düşünüyorum. Zira oradaki caddeler çekmiyor bu trafiği. Yok, çok büyük bir işlevi yerine getiriyor bu Pazar. Üstelik tarihi özelliği de var denirse, o zaman yetkililerin; araçların park edileceği uygun bir park yeri ayarlamalarında fayda var. Böyle bir yer yok denirse pazar yerinin altına otopark yapılabilir. Bir de Pazar yerindeki bağırış-çağırışa, pazarcının bağırarak satış yapmasına da engel olunsun. Bu konuda yeni bir mevzuata gerek yok. Zabıtanın yapacağı, mevcut mevzuatı uygulamak. Belediyeden bir isteğim daha var. “Başka şehirlerde kurulan semt pazarları nasılmış, oranın esnafı pazar yerlerini nasıl kullanıyor, ne şekilde bırakıyor, bu konuda Konya pazarcı esnafının alacağı bir şeyler var mı” diye pazarcı esnafını diğer şehirlerdeki pazar yerlerini bir ziyarete götürsün, özellikle Bodrum Turgutreis’de kurulan Turgutreis Pazarı’na. İnanın belediyenin yaptığı en güzel hizmet olur bu organizasyon. Buralardan belediyenin de, pazarcının da alacağı çok şey var. (Bakınız: https://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/04/turgut-reis-pazar.html)  22/01/2018 Ramazan YÜCE, Konya



* 21/02/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde