20 Ocak 2018 Cumartesi

Gelin Hep Beraber Bu Tarikatın Müntesibi Olalım!

Cemaat ve tarikatlar alanı, netameli bir alandır. Yumuşak karnımızdır bizim. Konuyu ele almak bile riski beraberinde taşır. Sevsek de, sevmesek de tarikat ve cemaatler bu ülkenin ve İslam dünyasının bir realitesidir. Bu tür oluşumlar olumlu ya da olumsuz bir ihtiyacı deruhte ediyorlar. Tasvip edilecek ve edilemeyecek yönleri var. Kimi bu alanı olmazsa olmaz bir alan olarak görür ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” der, kimi de ‘Bu tür oluşumlar zararlıdır, tümüyle yok edilmelidir’ düşüncesine sahip.

İçinizden biri, “Ben bir tarikata girmek, nefsimi terbiye etmek, dinimi-diyanetimi yaşamak istiyorum, ama bu oluşum; uçup kaçmayacak/uçurup kaçırmayacak, ayakları yere basan, aklı kiraya vermeyen, vardır bir hikmeti dedirten bir oluşum olmayacak, işte ben böyle bir yer arıyorum…” derse 16.yüzyılda yaşamış alim bir zat olan İmam Birgivi’nin yazmış olduğu ‘Tarikat-ı Muhammediye’ isimli kitabından tarikatın ne olduğunu, ne olması gerektiğini anlatan bir alıntıyı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. ALI KÖSE paylaşmış. Faydalı olacağına inanıyorum:

“Bizim bir mürşidimiz var. Ama bizim mürşidimiz -diğer mürşitler gibi-
·         Olağanüstü özelliklere sahip değil. Tıpkı bizim gibi bir beşer. (18/110, 25/)
·         Bizim gibi yemek yer, bizim gibi çarşı pazar dolaşır. (25/7)
·         Gaybı bilmez. (6/50)
·         İnsanların kalbini okuyamaz. (9/101, 63/4)
·         Ahirette bize torpil yapamaz. Bizi azap meleklerinin elinden kurtaramaz. (7/188, 72/21-23) Hatta ahirette bize ve kendisine ne yapılacağını bile bilmez. (46/9)
·         Ölülere işittiremez, kabirdekilerle sohbet edemez. (30/92, 35/22) Eceli gelince ölümünü erteleyemez. (39/30) Yani Azrail’i geri gönderemez. Kimseyi çarpamaz. (72/21)
·         Allah’ın dilemesi dışında bize de kendisine de bir fayda sağlayamaz. (7/188) Değil bize geleni, kendisine gelen zararı bile savamaz. (72/21)
·         Havada uçamaz, denizde yürüyemez, aynı anda birkaç yerde görünemez, ölüleri diriltemez. Bizim mürşidimizin böyle mucizeleri ve kerametleri yoktur. (17/59, 29/50-51)
·         Silsilesi, İsa, Musa, İbrahim AS gibi Nebilerden Adem’e (as) kadar uzanır ama Allah’tan başka -gavs, kutub vs gibi- sığınacağı kimsesi yoktur. (72/22) Darda kalınca da normalde de yalnızca Allahtan yardım ister. (1/3, 72/20) Çünkü başka yardım isteyecek kimsesi yoktur.
·         Üstelik -diğer mürşitler gibi- günahsız değildir. Öyle ya da böyle bazı günahları olmuş ve bunlar için Allah’tan af dilenmiştir. (40/55, 47/19) Bu günahlarının affedilmesi için –araya koyabileceği– kimsesi de yoktur. Bu yüzden direkt ve yalnızca Allah’tan af dilenmiştir. (41/6) Yani bizim mürşidimiz diğerleri gibi değil. Oldukça mütevazidir(25/63).
·         Bize efendilik taslamaz. O, bizim sıkıntıya düşmemizi istemez. Bize karşı çok merhametli ve yumuşak huyludur. (3/159, 9/128)
·         Her sorunumuzu O’na götürebiliriz. Erkek veya kadın dileyen herkes Onunla görüşebilir. Ve hatta tartışabilir bile…(58/1, 12)
·         O, –Allah’ın hüküm koymadığı hususlarda– arkadaşlarıyla istişare eder ve de çoğunluğun kararına uyar. (3/159) Yani ‘Benim dediğimi yapmak zorundasınız’ demez. O’nun ‘Gassalin önündeki meyyit gibi ona teslim olacaksınız’ diye telkinlerde bulunan müritleri de yoktur.
·         Konuşmaları kapalı ve gizemli değildir. Herkesin anlayabileceği şekilde ve apaçıktır. (29/50, 67/26)
·         Arkadaşlarını evinde ağırlar. (33/53) Onlara ikramda bulunur. Rahatsız olduğu halde, ikramdan sonra koyu sohbete dalarak gereğinden fazla kalan arkadaşlarını ikaz edemeyecek kadar naiftir. Misafirlerine ‘efendi hazretleri artık istirahata çekilecek, buyurun’ diyerek kapıyı gösterecek ‘adamları’ da yoktur. Dolayısıyla bizler de bu olanları –o akşam mübarek evlerinde şöyle şöyle haller zuhur etti diyerek anlatan müritlerinden değil– Allah’tan öğreniriz. (33/53)
·         İşte bizim mürşidimiz böyle bir beşerdir. O’nun türlü türlü mucizeleri yoktur(17/53, 29/50). Ama O’nun öyle bir Kitabı vardır ki, o Kitabı; Onu âlemlere rahmet yapmıştır. (21/107) Kuran O’nun yegane ve en büyük mucizesidir. (29/50, 51;17/59) Mürşidimiz Muhammed AS’ da bu Kur’an’ı bize getiren Elçidir; Allah’ın kulu (17/1, 25/1) ve Nebi-Resul Muhammed. (23/40)
O, Kuranı Allah’tan alıp bize tebliğ edendir. (5/92, 24/54) Bizi Kuran ile uyaran, (6/19) Kuran ile hüküm veren, (4/105) aramızdaki ihtilafları Kuran ile çözen, (16/64) ve insanlığı Kuran ile karanlıklardan aydınlığa çıkarandır. (14/2)
      O, –başka bir şeye değil– yalnızca Kur’an’a uydu. (6/50, 7/203) Çünkü O, Kur’an’dan başka bir Kitap bilmiyordu. (42/52) O’nun bütün bilgi (ders) kaynağı Kur’an’dı. (6/105) O, bize öğrettiği her şeyi Kur’an ile öğretti. (2/151) Bize ders/vird/zikir olarak sadece Kuranı öğütledi. Çünkü kendisi için de bizim için de yegâne öğüt/zikir –ahirette hepimizin hesaba çekileceği tek kitap olan– Kurandı; Sen, sana vahyedilen (Kur’an’a) sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yol (sırat-ı müstakim) üzerindesin. Ve şüphesiz ki o (sana vahyedilen Kur'an) hem senin için hem de kavmin için bir öğüttür. Ve hepiniz ileride ondan sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf 43, 44) İşte Rabbimizin ‘sırat-ı mustakim’ dediği ‘Tarikat-ı Muhammediye’ budur...“ (İmam Birgivi'nin Tarikat-ı Muhammediye adlı eserinden) 20/01/2018 Ramazan YÜCE, Konya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder