Cemaat ve tarikatlar alanı, netameli bir alandır. Yumuşak
karnımızdır bizim. Konuyu ele almak bile riski beraberinde taşır. Sevsek de,
sevmesek de tarikat ve cemaatler bu ülkenin ve İslam dünyasının bir
realitesidir. Bu tür oluşumlar olumlu ya da olumsuz bir ihtiyacı deruhte
ediyorlar. Tasvip edilecek ve edilemeyecek yönleri var. Kimi bu alanı olmazsa
olmaz bir alan olarak görür ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” der, kimi de ‘Bu
tür oluşumlar zararlıdır, tümüyle yok edilmelidir’ düşüncesine sahip.
İçinizden biri, “Ben bir tarikata girmek, nefsimi terbiye
etmek, dinimi-diyanetimi yaşamak istiyorum, ama bu oluşum; uçup kaçmayacak/uçurup
kaçırmayacak, ayakları yere basan, aklı kiraya vermeyen, vardır bir hikmeti
dedirten bir oluşum olmayacak, işte ben böyle bir yer arıyorum…” derse
16.yüzyılda yaşamış alim bir zat olan İmam Birgivi’nin yazmış olduğu ‘Tarikat-ı
Muhammediye’ isimli kitabından tarikatın ne olduğunu, ne olması gerektiğini
anlatan bir alıntıyı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
ALI KÖSE paylaşmış. Faydalı olacağına inanıyorum:
“Bizim
bir mürşidimiz var. Ama bizim mürşidimiz -diğer mürşitler gibi-
·
Olağanüstü özelliklere
sahip değil. Tıpkı bizim gibi bir beşer. (18/110, 25/)
·
Bizim gibi yemek yer,
bizim gibi çarşı pazar dolaşır. (25/7)
·
Gaybı bilmez. (6/50)
·
İnsanların kalbini
okuyamaz. (9/101, 63/4)
·
Ahirette bize torpil
yapamaz. Bizi azap meleklerinin elinden kurtaramaz. (7/188, 72/21-23) Hatta
ahirette bize ve kendisine ne yapılacağını bile bilmez. (46/9)
·
Ölülere işittiremez,
kabirdekilerle sohbet edemez. (30/92, 35/22) Eceli gelince ölümünü erteleyemez.
(39/30) Yani Azrail’i geri gönderemez. Kimseyi çarpamaz. (72/21)
·
Allah’ın dilemesi
dışında bize de kendisine de bir fayda sağlayamaz. (7/188) Değil bize geleni,
kendisine gelen zararı bile savamaz. (72/21)
·
Havada uçamaz, denizde
yürüyemez, aynı anda birkaç yerde görünemez, ölüleri diriltemez. Bizim
mürşidimizin böyle mucizeleri ve kerametleri yoktur. (17/59, 29/50-51)
·
Silsilesi, İsa, Musa,
İbrahim AS gibi Nebilerden Adem’e (as) kadar uzanır ama Allah’tan başka -gavs,
kutub vs gibi- sığınacağı kimsesi yoktur. (72/22) Darda kalınca da normalde de
yalnızca Allahtan yardım ister. (1/3, 72/20) Çünkü başka yardım isteyecek
kimsesi yoktur.
·
Üstelik -diğer mürşitler
gibi- günahsız değildir. Öyle ya da böyle bazı günahları olmuş ve bunlar için
Allah’tan af dilenmiştir. (40/55, 47/19) Bu günahlarının affedilmesi için
–araya koyabileceği– kimsesi de yoktur. Bu yüzden direkt ve yalnızca Allah’tan
af dilenmiştir. (41/6) Yani bizim mürşidimiz diğerleri gibi değil. Oldukça
mütevazidir(25/63).
·
Bize efendilik
taslamaz. O, bizim sıkıntıya düşmemizi istemez. Bize karşı çok merhametli ve
yumuşak huyludur. (3/159, 9/128)
·
Her sorunumuzu O’na
götürebiliriz. Erkek veya kadın dileyen herkes Onunla görüşebilir. Ve hatta
tartışabilir bile…(58/1, 12)
·
O, –Allah’ın hüküm
koymadığı hususlarda– arkadaşlarıyla istişare eder ve de çoğunluğun kararına
uyar. (3/159) Yani ‘Benim dediğimi yapmak zorundasınız’ demez. O’nun ‘Gassalin
önündeki meyyit gibi ona teslim olacaksınız’ diye telkinlerde bulunan müritleri
de yoktur.
·
Konuşmaları kapalı ve
gizemli değildir. Herkesin anlayabileceği şekilde ve apaçıktır. (29/50, 67/26)
·
Arkadaşlarını evinde
ağırlar. (33/53) Onlara ikramda bulunur. Rahatsız olduğu halde, ikramdan sonra
koyu sohbete dalarak gereğinden fazla kalan arkadaşlarını ikaz edemeyecek kadar
naiftir. Misafirlerine ‘efendi hazretleri artık istirahata çekilecek, buyurun’
diyerek kapıyı gösterecek ‘adamları’ da yoktur. Dolayısıyla bizler de bu
olanları –o akşam mübarek evlerinde şöyle şöyle haller zuhur etti diyerek
anlatan müritlerinden değil– Allah’tan öğreniriz. (33/53)
·
İşte bizim mürşidimiz
böyle bir beşerdir. O’nun türlü türlü mucizeleri yoktur(17/53, 29/50). Ama
O’nun öyle bir Kitabı vardır ki, o Kitabı; Onu âlemlere rahmet yapmıştır. (21/107)
Kuran O’nun yegane ve en büyük mucizesidir. (29/50, 51;17/59) Mürşidimiz
Muhammed AS’ da bu Kur’an’ı bize getiren Elçidir; Allah’ın kulu (17/1, 25/1) ve
Nebi-Resul Muhammed. (23/40)
O, Kuranı Allah’tan alıp bize tebliğ edendir. (5/92, 24/54)
Bizi Kuran ile uyaran, (6/19) Kuran ile hüküm veren, (4/105) aramızdaki
ihtilafları Kuran ile çözen, (16/64) ve insanlığı Kuran ile karanlıklardan
aydınlığa çıkarandır. (14/2)
O, –başka bir şeye değil– yalnızca
Kur’an’a uydu. (6/50, 7/203) Çünkü O, Kur’an’dan başka bir Kitap bilmiyordu.
(42/52) O’nun bütün bilgi (ders) kaynağı Kur’an’dı. (6/105) O, bize öğrettiği
her şeyi Kur’an ile öğretti. (2/151) Bize ders/vird/zikir olarak sadece Kuranı
öğütledi. Çünkü kendisi için de bizim için de yegâne öğüt/zikir –ahirette
hepimizin hesaba çekileceği tek kitap olan– Kurandı; Sen, sana vahyedilen
(Kur’an’a) sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yol (sırat-ı müstakim) üzerindesin.
Ve şüphesiz ki o (sana vahyedilen Kur'an) hem senin için hem de kavmin için bir
öğüttür. Ve hepiniz ileride ondan sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf 43, 44) İşte
Rabbimizin ‘sırat-ı mustakim’ dediği ‘Tarikat-ı Muhammediye’ budur...“ (İmam
Birgivi'nin Tarikat-ı Muhammediye adlı eserinden) 20/01/2018 Ramazan YÜCE,
Konya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder