Ana içeriğe atla

Diplomaside dobralık

Yanı başımızdaki Ortadoğu'da bir oyun oynanıyor. Hem de nasıl oyun. Oyun içerisinde oyun var üstelik. Oynanan oyunun içerisinde biz de varız. Bazen tam içindeyiz, bazen teğet geçiyor, bazen içine çekilmeye, bazen de dışarıda tutulmaya çalışılıyoruz. Kâh içeride terör olarak karşımıza çıkıyor, kâh mültecileri barındırmaya devam ediyoruz. Sürekli teyakkuz halindeyiz ve diken üstündeyiz. Allah kimseyi bu coğrafyada altından kalkamayacağı böyle yükler vermesin. Oynanan bu kanlı oyunun ne zaman biteceği, daha ne kadar bedeller ödeneceği de belli değil.

Akıl, feraset, basiret olmazsa bir toplumda başkasının, dış güçlerin oyuncağı olur ve dünyanın maskarası olur. Ortadoğu bu hali yaşıyor. 

Allah, gönderdiği peygamberlerin çoğunu bu bölgeye göndermiş. Belki doğru yolu bulurlar, kendilerine gelirler, akıllarını başlarına alırlar, başkalarının oyuncağı olmazlar diye peygamber üstüne peygamber göndermiş. Her bir peygamber tebliğ görevini yaparak bayrağı sonraki bir peygambere devretmiş. Gelen son peygamber de kendi bölgelerinden seçilmiştir. Didinmiştir Hz Muhammed yola gelsinler diye. "Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük-pörçük olmayın. Hani siz birbirinize düşmandınız da Allah kalbinize ülfet verdi ve kardeşler olmuştunuz." diyerek nasıl olmaları gerektiğini anlatmıştı onlara. Sanki "Sizi ileride büyük tehlikeler bekliyor, kenetlenirseniz, bir ve beraber olursanız aranıza düşman girmez, sizi esir alamaz, onların oyuncağı olmazsınız" demek istemiş. Zira "Yaşadığınız coğrafyada tutunmanızın, şahsiyetli yaşamanızın başka seçeneği yok." Çünkü "Babası için yaptığı dua dışında sizin için örnek olan İbrahim peygamberin 'Bu bölgenin insanını rızıklandır' diye dua etmesiyle ben bu bölgeye, diğer bölgelere nazaran nimet üzerine nimet vereceğim. Siz bundan bol bol faydalanacaksınız. Eğer parçalanırsanız, sizdeki nimetleri almak için akbabalar gibi saldıranlar çıkacak. Aman ha dikkat!" diye uyarmak istemiş.
Çoğu hidayete ermiş ama bu hidayetleri uzun ömürlü olmamış. Çünkü uluslararası güçlerin 'Parçala, böl, yönet" parolasına teşne olmuşlar.

İşte bu coğrafya azap üzerine azap yaşıyor. Bedel ödüyor. Yol geçen hanı gibi. Gelen vuruyor, giden vuruyor. Ortadoğu bu oyunu, bu sömürü düzenini anlamasa ve gereğini yapmazsa başı beladan kurtulmayacak.

Evet, bu bölgede bir savaş oyunu olarak da bilinen bir satranç oynanıyor. Oyunun içinde Rusya ve ABD oyun kurucu olarak şah ve vezirleri temsil ediyor. Kendi kskrleri emniyet altında. Zira davalı kendi ülkelerimden çok uzakta yapıyorlar. Yaptıkları savaş bir çıkar savaşıdır. İkisinin de burnu kanamıyor. Çünkü oyunu kurallarına göre oynuyorlar. Önlerindeki piyonları sayesinde vekalet savaşı veriyorlar. Piyon bulmada hiç zorlanmıyorlar. Hepsi İslam dünyasının neferleri.

İşte Türkiye, bu oyunda var olmak istiyor, oyun dışı kalmak istemiyorsa oynanmakta olan satrancı iyi oynaması gerekir. Yapacağı her bir hamleyi ne getirir, ne götürür diyerek düşünerek oynamalıdır. Fevri hareket etmemelidir. Mat olmamak ve mat etmek için rakiplerinin hamlelerini bertaraf ederek saldırıya geçecek her yolu, uzun soluklu düşünmelidir. Çünkü satranç bir düşünme oyunudur. Bin düşünüp bir adım atmalıdır. Bu savaş ve oyunda dobralık ile yaramaz. Çünkü satranç oyunu sessizlik oyunudur, dişler gösterilmez. Rakibi hiç ummadığı yerden vurmaktır, rakibini gafil avlamaktır. 21.01.2018 Ramazan Yüce, Konya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde