Ana içeriğe atla

Bu ülke kimi sevmez?

Allah insanları bedenen ve ruhen farklı farklı yaratmıştır. Boy-pos yönünden farklı olduğumuz gibi duygu, düşünce ve hisler bakımından da farklıyız. 

Kimimiz fakir, kimimiz zengin, kimimiz de kendi kendine yeter durumdadır. Yaptığımız işler bile farklıdır. Zevk ve hazlarımız, önceliklerimiz, prensiplerimiz de çeşit çeşittir. Fikir, inanç, kanaat yönünden de farklı düşünüyoruz. Her yönüyle envai çeşidiz. Çünkü ülkemiz bir mozaikler ülkesidir. Fizîken ve ruhen gökkuşağının renkleri gibiyiz. Bu da normaldir. Farklı fikir ve düşünce bu ülkede yüzyıllardır neşvünema bulmuştur. Çünkü zevklerle, renkler tartışılmaz. 

Bizim gibi düşünmeyeni sevmesek de saygı duymak zorunda hissederiz. Katılmadığımız bir fikri değiştirmeye çalışır, tehlikeli gördüğümüz düşünce ile mücadele etme yolunu seçeriz. Düşüncemizin hakim olması için kimimiz vakıf, kimimiz dernek, kimimiz sendika, kimimiz siyasi parti kurar, kimimiz de ekonomik yönden güçlü olmak için ticaret yolunu seçeriz. Hepsi kabulümüzdür bunların. Zira her türlü renk, ırk, düşünce, inanç ve fikre tahammül ederiz.

Bu ülke insanının ekseriyetinin katılmadığı, tasvip ve onay vermediği tek şey vatanın satılmaya çalışılması, vatana ve ülkeye ihanet edilmesidir. Bu ülke içerisinde başkası adına çalışmak, onlar adına ajanlık yapmaktır. Ülkeyi dışarıda kötülemek, ülke aleyhine şahitlik yapmaktır. Bu ülkenin mahremine, kalbine atış yapan dış güçlerin dümen suyuna girerek bu milleti ve ülkeyi batırmaya ve çökertmeye çalışmaktır. İşte bu tipi bu ülke insanı; inancı, rengi, fikri ve zikri ne olursa olsun sevmez. Çünkü böyle bir şeyi vatana ihanetle eş değer görür. Bunlarla güvenmediği gibi nefret eder, ölümüne bunlarla mücadele eder. İşte 15 Temmuz bu milletin kendisine ihanet edenlere balyoz vurduğu, kırmızı kart gösterdiği bir gündür. 

Bu millet okumuşunu, dindarını, hocasını sever; bunlara güvenir. Alabildiğine tolerans gösterir, sırtında taşır. Ne zamanki ihanetlerini gördüğü zaman sıfır müsamaha gösterir. Bunlarla ölümüne mücadele eder.

Bu millet kaçak güreşeni, kendisini olduğundan farklı göstereni, derviş hırkasına bürünmüş din bezirganını, takiye yapanı, başka bir istihbarat adına çalışanı, ülkenin onurunu yabancı ülkelere peşkeş çekeni asla sevmez. Bunlarla ölümüne savaşır. Nitekim 15 Temmuz bunun destanıdır.

Bu millet günahları sever ama riyakarı asla. Bu millet suçunu itiraf edeni sever, ama kaçıp gideni, başka bir ülkede bir eli yağda, bir eli balda olanı, ülke aleyhine çalışanı ve hala kendini hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi göstermeye çalışan sahtekârları asla sevmez. Bunlara bu toprakları dar eder. İşte 15 Temmuz içindeki irinleri, ayrık otlarını temizleme operasyonudur.

İnancı, düşüncesi ne olursa olsun, fikrini hakim kılmak için bu ülkede mücadele eden her türlü yerli ve milli unsura geçit verir, onlara saygı duyar, ama kaçıp gideni asla affetmez. Çünkü bilir ki kaçan suçundan dolayı kaçar ve onu hain bilir.

Bu millet, darbeye teşebbüs eden Talat Aydemir'i sever. Çünkü Aydemir kaçıp gitmemiş, suçunu ve yenilgiyi kabul etmiş, canıyla ödemiştir yaptığını. Ama 15 Temmuz'da olduğu gibi darbenin tam göbeğinde olup da insanların gözünün içine baka baka, ben değilim diyeni, bu kontrollü bir darbe diyeni asla sevmez. Çünkü keriz yerine konulmak istenildiğini düşünür.

Şunu kimse unutmasın ki bu millet şer güçleriyle iş tutan haini sevmediği gibi gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra hala bağını koparmayan, vardır bir hikmeti diyerek aklını kiraya vereni de sevmez. Çünkü bu topraklar belki hain üretir ama haini barındırmaz. Bu ülkede yaşamak isteyenler bunu böyle bilmesinde fayda var. 10.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde