Ana içeriğe atla

Kovboy İş Başında -2- *

Daha önce 'Kovboy İş Başında' diye bir yazı kaleme almış, ABD'nin ABD yapımı filmlerde başrolü oynayan sığır çobanlarının filmdeki rolüne dikkat çekmiştim. Kovboy filmlerinin şimdi cazibesi kalmasa da, artık başrollerde bir sığır çobanı olmasa da günümüz ABD yönetiminin; kovboyların rolünü üstlendiğini, üstelik ABD dışına çıkarak haddini bilmeyen devletlere had bildirdiğini, racon kestiğini işlemeye çalışmıştım. Bugün de bunun üzerine birkaç kelam edelim istiyorum.

ABD, içimizdeki beslemeleri sayesinde bizi hizaya getirmeyi denedi önce. Baktı ki besledikleri işi, ağız ve yüzlerine bulaştırdı. Kendisi bizzat taşın altına elini koydu. Çünkü batıyor kendisi. Bir kurtuluş yolu arıyor. Yine dünyanın lideri kalabilmek, ekonomik yönden krizden kurtulmak için hırsızlıksa hırsızlık, katillikse katillik, cinayetse cinayet, katliamsa katliam, yargılamaksa yargılamak, terörse terör, savaşsa savaş... her yolu deniyor. Kâh devletlerin parasına el koyuyor, kâh bir ülkeyi terör suçlusu ilan ediyor, kâh bir devlete ekonomik ambargo uyguluyor, kâh kriz çıkarıyor, kâh bir ülkenin prenslerini sorgulayıp servetlerine el koyuyor... Neler yapıyor neler! Kendi yunmuş yıkanmış ak kaşık. Dünyayı adam edeceğim, dünyayı düzene koyacağım diye uğraşıyor. Böyle iyilik meleği kendi başına olur inşallah!

Şimdi sırada emrine girmeyen, söz dinlemeyen, masada ben de olacağım, inisiyatif alacağım uğraşı veren Türkiye'yi ekonomik yönden çökertmeye çalışıyor. Buzdolabına koyduğu Rıza Sarraf olayını yeniden gündemine aldı. Önce Rıza Sarraf'ı ve Halkbank Genel Müdür yardımcısını bir vesileyle ABD'ye bir el vasıtasıyla getirterek tutukladı. Yargılama başladı. Sanık olan Rıza Sarraf'ı tanık yaptı. Şimdi bizim Halkbank müdür yardımcısını yargılıyor jüri karşısında. Burada bir de gelişme var, hakkını yemeyelim. Kovboy filmlerinde yargılama işini hem hakim, hem, polis, hem de savcı rolünü üstlenen bir tek şerif yapardı. 

Bu işleri yapan ABD olunca '...her şeyi yapar' sözü tam oturur. Zira kendisine ne haltlar karıştırıyorsun diyen yok. Çünkü güçlü olmak haklı olmak demektir bugünkü düzende. Zaten üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda. Son yüzyılımıza damga vuran, tarihe kara leke olarak not düşülecek olan bu asrın firavununun sonu inşallah tarihteki Nemrut'un, Firavunun sonunu aratmayacaktır. Rabbim, ben ölmeden gösterir bu zalimin düşüşünü inşallah! 

ABD'ye kızalım kızmaya. Ama kendimize daha fazla kızalım. Kiminle iş yaptığımızı bir sorgulayalım. Bu Rıza Sarraf denilen adam ne güven verdi de bununla iş yapıldı? Niçin bizi yarı yolda bırakmayacak, gerekirse bu uğurda kellesini verecek, Nuh deyip peygamber demeyecek, ser verip sır vermeyecek adam gibi bir adam seçilmedi de bukalemun gibi güce tapan, hapishane ortamını görünce cinnet geçiren, bizi satan bir adam seçildi? Bizim yetkililer insan sarrafı değil mi yoksa? Bu konuda da mı yanıldılar? Devlet dediğimiz aygıt böyle mi yönetilir? Sizin devlet yönetiminiz yolda bulduğunuz her sakallıyla devlet sırrı olan işleri yapmak şeklinde mi? Adam gibi arasaydınız bu ülkede kellesini verecek, ABD hapishanelerinde çürüyüp gidecek nice Rızalar bulabilirdiniz. Bence bu olayın sonu ne olursa olsun, yeniden bir ekonomik krizle karşılaşırsak karşılaşalım, biz buna göğüs gereriz. Ama yetkililer de kendilerini bir hesaba çekmeliler, biz nerede hata ve yanlış yaptık diye. Ben söyleyeyim siz daha kendinizi hesaba çekmeden. Zira dost acı söyler ama yüze söyler. Siz düşmanınızın adamlarıyla iş yapmışsınız. Sadece bu bile sizin ne kadar acemi ve saf olduğunuzu gösterir. Demek ki her sakallıya amca denmeyecekmiş.

Bence oturun, kendinizi hesaba çekin, karanlığa kızıp bağırmayı bırakın. Bu işi niçin, ne maksatla yaptığınızı bu halka anlatın. Unutmayın ki bu halk öz eleştiri yapan kim olursa aman verir ve kredisini devam ettirir. 28.11.2017 Ramazan YÜCE

* 04/12/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde