Ülkemizde değişik nedenlerle bazı insanlarımız suç işleyebiliyor, bazılarının üzerine suç isnat edilebiliyor, bazen de zamanında suç olmayan bir eylem bir müddet sonra suç sayılabiliyor.
Adı ne olursa olsun bunlar kanmış, kandırılmış, suça belenmiş, oradan çıkmaya çalışıyor veya içten içe pişmanlık duyuyor, içi kan ağlıyor olabilir ama belli etmeyebilir. Hiç pişmanlık emaresi göstermese bile bir akıl tutulması yaşıyordur, gerçekleri görme melekelerini kaybetmiştir, basiretleri kaybolmuştur. Bu tipteki insanın çoğu işini, aşını veya itibarını kaybetmiştir. Kaçıp gitmemişse aramızda sessiz-sakin dolaşıyordur. Öyle zannediyorum -bulabilirse- ne yediğinden zevk alır, ne de içtiğinden. Kolay kolay aramıza da giremezler. İçlerinde az sayıda da olsa öz eleştiri yapmaya kalksa böyleleri, "Şimdiye kadar aklın neredeydi, treni kaçırdın" diyoruz. Hasılı adamlar uzak kalsa da sorun, yanımıza yaklaşsa da. Suçluluk psikolojisi içerisinde dışlanmışlık sendromunu yaşıyorlar. Kazara birimiz onlara acımaya kalksın, hemen "Onların eline fırsat geçseydi bize acırlar mıydı" demeye başlıyoruz. Yani niyetlerini okuyoruz. Yahu bu adam iyi biri diyorsun, zaten onlar iyidir cevabı alıyorsun.
İşin garibi bu insanlar içimizde vebalı gibi yaşıyorlar. Ellerine imkan geçseydi bizi kıtır kıtır doğrarlar mıydı bilmiyorum. Çünkü gelecek hakkında bir şey söyleme imkanımız yoktur. Fakat gördüğüm bir şey var; bu durum böyle devam ederse, belirsizlik giderilmezse toplumsal yara iyice derinleşecektir. Devlete düşman nesiller yetişecektir.
Grup refleksi ile hareket eden bu insanları grubundan koparmanın yoluna gitmek gerekir. Bugünkü uygulanan bu yöntem bunları terbiye etmez, acından da ölmezler. Ya bunları birileri el altından destekliyorsa işte vahim olan budur. Çünkü yine onlara çalışmaya devam edecekler demektir.
Bir an için farz edelim ki bu insanlar suç işleyen bir grubun üyesi veya sempatizanı. Hepsini aynı kategoriye koyup kazana atmaktan ziyade suç işleyenlerin elebaşılarına ceza vererek pasif kalanlara gözdağı verilme yoluna gidilebilirdi. Askeriye mantığını bir tarafa bırakmak lazım. Askeriyede birkaç erat suç işler, tüm bataryaya ceza verilir. Halbuki ceza suç işleyene verilir, umumileştirilmez, bireyseldir. Hepsini potansiyel suçlu kabul edip aynı kategoriye koymanın kimseye, özellikle ülkeye bir faydası yoktur. Devlete, devlet aklıyla hareket etmesi yakışır. Maalesef bu konuda ne devlet ne de millet iyi bir sınav vermiştir. Kazara bugün suç işleyenlerin dünkü iyi görünümleri hakkında olumlu bir şey söylemişseniz, bu bile sizi, o suç ve suçlularla anılmanıza sebebiyet verebilir. Bu konuda hiçbir tavizimiz olmadı şu ana kadar.
Ülkenin birinde oynanan bir tiyatro oyununda rol gereği bir oyuncu, diğer arkadaşını kuru sıkı tabancayla öldürmesi gerekiyor. Fakat arkadaşı gerçek silah kullanır, adam can havliyle bağırır ve yere yıkılır. Seyirciden yardım ister, ölüyorum diye. Adam yerde kıvranıyor, bağırıp çağırıyor. Seyirciden yardım istedikçe 'Ne güzel rol yapıyor' diye seyirci, durmadan alkışlar ve sonunda adam sahnede iken ölür.
Kaçanlar, suça bizzat karışanlar için bir şey demiyorum. Bunlara en ağır ceza verilmelidir. Ama kaçmayıp içimizde sessiz duranlar için sessiz duruyorlar, konuşup öz eleştiri yaptıkları zaman takiyye yapıyorlar diyoruz. Gerçekten bize göre bu adamlar ne yapmalılar ki onların samimiyetine inanırız? Mesela tiyatro oyununda olduğu gibi bu adamları öldürsek veya kendilerini öldürseler içimiz rahat eder mi?
Halihazırda bizim durumumuz tiyatro oyunundaki seyircinin durumuna benziyor. Bence bu adamları rehabilite etmek, topluma kazandırmak gerekiyor. Beğensek de beğenmesek de bunlar bu toplumun insanıdır, hala da birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Dışlayarak, sürekli suçlayarak bir yere varamayız. 08.11.2017 Ramazan Yüce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder