Ana içeriğe atla

Ben O Tuvalete Girer miydim Hiç?

2001 yılında müdürlük seçme sınavına girmek için bir dolmuş dolusu arkadaşla birlikte Adıyaman-Kahta'dan Diyarbakır'a gittim. Bir ilköğretim okulunda sınava girdim. Sınavın son 15 dakikasına kadar sınav sakindi, herkes kendi halinde soruları çözmeye odaklanmıştı. 

Sınav esnasında sınav sessizliğini bozan tek şey, gözetmen ve salon başkanının fısır fısır konuşmasıydı. Acaba susarlar mı diye bekledim. Adamlar geyik muhabbeti yapıyorlar, anlaşılan birbirini tanıyorlar. Sonunda, biraz susar mısınız diye uyardım görevlileri. Biri özür diledi, diğeri ise sınav boyunca kinli kinli baktı durdu bana. Sınavın son 15 dakikasında adaylardan birisinin “Arkadaşlar, 76.soruyu kim, hangi şıkkı işaretledi” demesiyle sınavın sessizliği yeniden bozuldu. Arkası geldi artık. “Ben, B dedim, diğeri C dedim” konuşmaları sınav esnasında geldi geldi gitti. Bundan cesaret alan diğerleri de seçenekleri sormaya başladı birbirine. Gözetmenlere baktım. Onlar ortamdan şikayetçi değildi, elektrik direği gibi ortada dikiliyorlardı. “Arkadaşlar, lütfen, ne yapıyorsunuz” deseler herkes işine bakacaktı. Hoşnut olmadığım bu ortamdan çıkmak istedim. Sınavın son 15 dakikası…çıkamazsın” dedi görevlilerden biri. Demek ki sınav esnasında konuşmada sıkıntı yoktu, zira sınavın başında kendileri de konuşuyorlardı zaten. Sınavın tek uygulanan kuralı, son 15 dakika çıkılmamasıydı. Seçenekleri alayım bari beklerken dedim. Ona da ‘yasak’ dendi. Biliyordum yasak olduğunu aslında. Çalan bitiş ziliyle birlikte sınavdan çıktım.

Diyarbakır’ı bilmem, “Az sonra wc ihtiyacım falan olur, en iyisi arkadaşlarla buluşmadan önce bir wc’ye gireyim. Üstelik dışarıdaki wc’ler ücretli, işin yoksa hem bozuk para bulacaksın, hem de burada bedavası varken para vereceksin” dedi cebimdeki akrep. Hayran kaldığım bu görüşüme. Wc’ye doğru yollandım, bir kabine girdim. Benden başka girenler de oldu. Onlar da sanırım benim gibi düşünenlerden. Kabinden çıkmak istedim, kapı açılmıyor. İttim, çektim, asıldım…nafile. Ben böyle uğraşırken tuvalet iyice tenhalaştı, kimse kalmadı. Dış kapıda duran bir yetkili, “İçeride kimse var mı? Bak kapıyı kapatıyorum” diye bağırdı avazı çıktığı kadarıyla. Ben bunu duyuyorum ama çıkamıyorum maalesef kabinden. Aklını cebine bağlarsan olacağı buydu…

Tüm aklım bu kadar mıydı? Haydi düşün Ramazan dedim kendi kendime. Baktım yan taraftaki kabinin üstü açıktı. Kimse var mı diye duvarından vurdum yumruğumla. Ses çıkmadı. Hemen kapının koluna ayağımı basarak wc’nin üstünden diğer kabine indim bir çeviklikle. Kendimi okul girişinde buldum. Bu çözümü bulamasaydım bir pazar günü okulun tuvaletinde kilitli kalmış, pazartesi okul açılıncaya kadar bekleyecektim kabinde. İçinizden cebin yok muydu diyebilirsiniz. Derim cebimde akrep var, zaten bunun mağduruyum. Yine siz ben o cepten değil, cep telefonundan bahsediyorum derseniz. O zamanlar cep telefonu yaygın değildi maalesef. Ben o dediğiniz zımbırtıyı en son alanlardanım.

Sonuç, wc parası vermedim, biraz bir çabanın ardından arkadaşlarımla yeniden buluştum. Gördünüz değil mi azmin zaferini.

Şimdilerde sınava girsem okulun wc’ini kolay kolay kullanmam. Beni okul tuvaletine götüren saik wc’sinin ücretsiz olmasıydı. Şimdilerdeki gibi belediyelerin tüm wc’leri ücretsiz-bedava yaptı. Demek ki belediyeler benim 2001’deki çektiğim sıkıntıyı biliyor olmalılar. Gördüğünüz gibi belediyeler beni çok gerilerde takip ediyor. O gün tuvaletler, bugünkü gibi ücretsiz olsaydı ben o tuvalete girer miydim? 07/11/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde