Ana içeriğe atla

Ne Oldu Sana Be Kardeş!

Kendin gibi az sayıda inanmış kişiyle yola çıktın. Kimsenin küçümsemesine, ayıplamasına, hor görmesine aldırmadan yoluna devam ettin. Ekibin sana ne görev verdiyse bihakkın yerine getirmek için ibadet aşkıyla bıkıp usanmadan didindin, durdun.

Aldığın her görevde farkını gösterdin. Kapı kapı dolaştın. Çalmadık hane bırakmadın. Şurası gazino, pavyon demedin. Her nerede bir insan varsa ayağına gidip fikrini, zikrini, ideolojini ve görüşünü anlattın. Hep dobra oldun, dik durdun. Kısa zamanda gönüllerde taht kurdun. Çalışıp didinmenin sonucunda kimseye nasip olmayacak şekilde muhtarlığın dışında tüm makamları Allah sana bahşetti. Her bir makamda yeni dost ve ekipler edindin. İyice piştin.

Birileri önüne set çekip takoz olmaya çalışsa da, basamakları tek tek çıktın. Çünkü millet de  seni baş tacı yaptı. Kaç yıllardır zirveye taşıdı. Hala da açık ara öndesin. Sen de ekibinle birlikte milletin teveccühüne karşılık hizmetler verdin. Ülke bir köşeden diğer köşeye şantiye görüntüsü verdi. Millet görmediği, hayal edemediği hizmetleri gördü sayende. Ekonomik krizler geride kaldı, vatandaş ekonomik yönden rahatladı.

Ülkeye hizmet ederken mücadeleci ve dobra bir görüntü çizdin, sıra dışı bir profildi seninki. Sana ve düşüncene mesafeli olanların da desteğini aldın zamanla. Çalışıp didindikçe sevenlerinin ve sempatizanlarının sayısını artırırken düşman sayın bir o kadar arttı. Birlikte çalıştığın ekibine hep arka çıktın. Onları kurtlar sonrasına atmadın. Her dönemde vitrinini fazlasıyla yeniledin. Bu zaman zarfında kendisine görev vermediklerin peşini bırakmadı, bir nefer gibi çalıştı. Çünkü sen onlara değer verdin, onlar da sana. Problem çıksa da kol kırılır, yen içeride kalır misali çözüme kavuştu/kavuşturdun. Çünkü beraber çıkmıştınız yola, beraber ıslanmıştınız yağan yağmurlarda. Parola bu olunca birlik, dirlik, huzur hiç eksik olmadı sofranızda. Bu durum seni ve zihniyetini sevindirirken düşmanlarını hep üzdü.

Bir ve beraber bir şekilde düşman çatlatırcasına yolunuza dolu dizgin giderken kurtlar sofrasına karşı söylediğin 'one minute, dünya beşten büyüktür...' gibi sözlerin dünyaya dizayn verenlerin hoşuna gitmedi. Peşi sıra bombardımana tuttular seni. MİT tırları, 17/25 Aralık, Güneydoğu hendek olayları ve nihayet son vuruşları olan 15 Temmuz bunlardan bazıları. Dertleri sendin. Çünkü herkesin bildiği, fakat kimsenin  dillendirdirmediği hususlar birilerinin hoşuna gitmedi.

Devlet-millet bütünleşmesi sayende gerçekleşti. Kefeninle yola çıkan sana bu halk her şeyiyle destek oldu, göğsünü siper etti ve 250 şehit verdi. Çünkü millet sende kendini görmüştü. Sana yapılanı kendine yapılmış saydı. Birlikte 15 Temmuz kanlı kalkışma kanla önlendi.

15 Temmuz’dan sonra 15 Temmuz’a kalkışanlar devletin hücrelerinden bir bir temizlenmeye çalışılırken araya kırgınlıklar girmeye başladı. Çünkü bir kısmı FETÖ’cülükle suçlandı basındaki kalemşörler eliyle. Kimi de FETÖ’ye ses çıkarmamakla veya FETÖ’cüleri korumakla suçlandı. Kamuoyunda bu ithamlar sürdürülürken çoğu zaman sessiz kaldın. Birlikte yola çıktığın arkadaşlarını korumaz oldun. FETÖ ile mücadelede eleştirenlere ve öneri getirenlere de kulak vermedin. Çünkü ihanetin beterini gören sen, bu aşamadan sonra eleştiri ve öneri değil; icraat bekledin, yanında yer almasını istedin. Kim biraz geri durmuşsa dışlanma yoluna gidildi.

Nihayet gelinen noktada teşkilat meydanlardan yönetilir oldu. Birlikte çalıştığın insanların istifası istendi. İstifası istenenler iyidir-kötüdür iddiasında değilim. Zira hepsi başarılı-başarısız kendi tercih ettiğin kişilerdi. Yıpranmış olabilirler, iyi mücadele edememiş olabilirler, zaaf göstermiş olabilirler. Ama bunun yolu böyle olmamalıydı. Zira her istifa soğukluğu, uzaklaşmayı, kırılmayı ve incinmeyi beraberinde getirir. Her ne olursa olsun oynanan insanın onurudur. Yapılan her şey tarafınızca makul görülmüş olmalı ki yürürlüğe kondu. Adına da iç temizlik denebilir. Birlikte çalıştığın kişiler yeterli veya değil, elimizdeki malzeme bu. Dün ne ise bugün de aynı. Uzaydan adam getirecek değilsiniz.

Yeni bir ekiple halkın karşısına çıkıldığı zaman belki de çok başarılı olunacaktır. Bunu halihazırda bilme imkanımız yoktur. Benim dikkat çekmek istediğim dün pavyon ve gazinolarda insan kazanma yolu tercih edilirken bugün niçin içimizden dışarıya çıkarmaya/atmaya çalışıyoruz? Doğru mu bu? Kanaatimce insanları özellikle kendi insanımızı ötekileştirmemek, başkasının kucağına atmamak lazım. Buna hem senin hem de Türkiye’nin fazlasıyla ihtiyacı var, özellikle birlik ve beraberlik hiç olmadığı kadar elzemdir. Yola çıktıklarımızı, yolda bulduklarımızla değiştirmeyelim. Bir şey yapılacaksa ikna yolunu işletmek lazım. Unutmayalım ki ikna edemediğin, açıklayamadığın doğru, doğru değildir.

Sahi 17/25 Aralık’tan sonra yolda bırakılanların sayısı ne kadar, hiç düşündünüz mü? 31/10/2017







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde