Ana içeriğe atla

Başına Buyruk Minibüs Şoförleri *

Şehirlerde kendi aracıyla yolculuk yapmayanlar bunun yerine toplu ulaşım vasıtalarını kullanır. Kimi belediyeye ait otobüsleri, kimi de bir hatta bağlı olarak yolcu taşıyan dolmuş veya minibüsleri tercih eder. Her ikisi de amme adına iş yapar. Kendi rızkını temin etmek için direksiyon başında dirsek çürütür. Burada konu edineceğim dolmuşçulardır. Baştan söyleyeyim, niyetim tüm dolmuşçular değil. İçlerinde işini düzgün yapanlar vardır. Onları istisna tutuyorum. Ama bir kısmı var ki,  başına buyruktur bu dolmuş taşımacılığı yapanların.

Dolmuşların durak yeri olmasına rağmen durak harici de olsa istediği yerde durur, istediği yerde durmaz. İşine geldi mi dolmuşta kendisine sesleneni duyar, işine gelmeyince duymaz. Almak istediği yolcuyu alır, beğenmedi mi durmaz, istediği zaman gözüne bakarak basar geçer. Binmek istemesen de ya korna çalar, ya da gelir yanına durur. Yeri geldiğinde kağnı gibi yavaş gider, bazı yerlerde beklemeye koyulur. Bazen de tabakhaneye gider gibi sürer.

Dolmuşu süren yolların hâkimi benim gibi davranır. Trafiği tehlikeye atar, yolcu almak için arabanın önüne kırar, ambulans gibi 'S' çizer. Yeri geldiğinde dolmuşu istifleme doldurur, yeri geldiğinde kaç kişi oldu hesabı yapar, sayıya göre alır. Bazen sol şeritte yolcu indirir.

Dolmuş sürücüleri aynı zamanda çok yeteneklidir. Hem sürer, hem yolcu almak için gözü sağ kaldırımdadır, gerekirse sokak aralarına göz gezdirir. Kâh cep telefonuyla konuşur, kâh yanındakiyle sohbet eder, bir eliyle de yolculardan para alır, para üstü verir. Bir taraftan inecek var diyeni indirmek için sağa yanaşır. Boşalan koltuğa ayaktakinin oturmasını ister. Çocuk küçük diye ücret ödemeyen müşteriye 'İki kişilik verdiniz, yanınızdaki çocuk altı yaşından büyük' diyerek ücretini ister. İşi olup da güzergâhına devam etmek istemeyen, ardından gelen meslektaşının dolmuşuna müşterilerini aktarır. Fazla yolcu almak istediğinde önünden giden meslektaşına telefon açarak yolun temiz olup olmadığını, yani yolda polisin kontrol edip etmediğini sorar.

Kavgacıdır, kavga etmeye hazırdır, kavgadan korkmaz, polisten ve şikayetten çekinmez. Kafa-göz kırılacaksa kırar, dayak yiyecekse yer. Hapse girmesi gerekiyorsa girer. Kavgaya girdiği zaman haklı olup olmadığına bakmaksızın meslektaşları yardımına koşar. Dolmuşçunun yaptığından müşteri rahatsız olsa da pek sesini çıkarmaz, çıkaramaz. Çünkü mermi gibi müşteriye laf sayar. Çoğu müşteri, içine atarak işinin görüldüğüne bakar, pek sesini çıkarmaz.

Saymakla bitmez bu tip dolmuş sürücülerinin seyir halindeyken yaptıkları. Her türlü tasarrufta bulunmayı kendilerine mubah görür. Kimseden çekinmesi de yoktur. Polis ve bağlı bulundukları odaları tarafından ne kadar denetleniyor bilmiyorum. Denetleniyorsa da çok ciddi denetlenmediği kanaatini taşıyorum. Zira yapılan denetimlerden çoğu haberdar olduğu için gerekli tertibatı önceden alabiliyor.

Kamu adına amme hizmeti gören minibüsler bir ihtiyacı gidermektedir. Bu hizmetin daha sağlıklı olması, vatandaşın güvenliğini tehlikeye atmaması için şoförlerin daha dikkatli olmasında fayda vardır. Minibüsleri denetlemekle yükümlü kişilerin denetim görevlerini daha ciddi yapması gerekir. En azından başına buyruk hareket eden bazı şoförler kendilerine çekidüzen verir. 17.10.2017

* 30/10/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde