Ana içeriğe atla

Seç-beğen! Ağır adam mı, ağır vasıta mı?

Günlük hayatta etrafınızda her işini ağır ağır yapan, hiç canına kıyamayan, canı çok kıymetli, gailesiz insanlar vardır. Ardından top atsan, mermi sıksan dünya umurunda değil. Kıyamet kopsa yine acelesi yoktur böyle tiplerin.

Seslensen duymaz, duysa da aldırış etmez. Girdiği yerden çıkmaz, nerede kaldın desen, "Ne oluyor ya, acelen ne?" der. Bekleye bekleye koruk olduktan sonra yüzünü ekşitsen umurunda değil. Sen yırtınsan da, dövünsen de sadece kendine zarar vermiş olursun. Çünkü onun başkasını bekletiyorum diye bir derdi yoktur. Senin dişlerini sıktığın yanına kar kalır. Eceli veren Allah'tır. Buna eyvallah derim. Fakat böyleleri çok uzun yaşar, nice ocaklar söndürür. Nicelerinin salına yapışır diyeceğim ama zamanla yarışma gibi bir problemi olmadığı için kimsenin cenazesine de katılamaz. Ağır adamdır vesselam!

İnsanın ağırı olur da vasıtaların ağırı olmaz mı? Trafiğe çıkınca sayılarının az olmadığını görürsün. Şehir içinde bile aramadığın kadar var. Yeter ki sen iste veya onun gittiği rotayı izle. Ya da sen istemesen de o gelir seni bulur. Normal şartlarda yolların sağ şeridi bunlarındır, şeridinden gitse sorun yok. Yolundan gitse kimse onun varlığından haberdar olmaz. İşte bu durum onları rahatsız eder. Hemen orta ya da sol şeride geçer. İşte en büyük keyfi de budur. Ne gider, ne de durur. Işıkta durduğu zaman kalkması bir sorun, kalktığı zaman da yürümesi bir sorundur. Sen geçeyim diye saç-baş yolsan nafile. Ne önünü görürsün ondan, ne de ışığı geçersin. O istifini bozmaz. Kazara yoluna geç be adam diye işaret etsen, korna çalsan varlığımı hissettirdim diye keyfi yerine gelir, fakat tevazusundan belli etmez. Sen korna çalarsın, o da sana çalar, sen el-kol işareti yaparsın, o sana fazlasıyla yapar. Arkasına yanaşsan da sen ağlayacaksın, önüne geçebilirsen de sen ağlayacaksın. Çünkü o, kullandığı arabanın şeklini almıştır; kabalık dersen var, hantallık dersen var, kilo dersen o biçim. Bir de insanlara tepeden bakması yok mu? Hem arabası hem kendisi tehlikeli madde. Tek şansın var, arabadan hemen inemez. Bir fırsatını bulup şeridini değiştirirsen çalıyı dolanmandan dolayı kendini Allah'ın en bahtiyar kulu olarak görebilir, kazasız-belasız kurtulmadan dolayı Allah'a şükredersin.

Fena mı? Hiç olmazsa bu vesileyle Allah'a şükretmiş olursun. 16.07.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde