Ana içeriğe atla

Oy verenler şirk koşmuş olur mu? ***

Yan taraftaki resimde yazılanı sanırım okuyabiliyorsunuz. Ekmek almaya giderken otobüs durağına yapıştırılmış bir şekilde gördüm. Evimin çarşıya  mesafesi 5-6 km kadar. Mahallemdeki otobüs durağına yapıştırıldığına göre bu demektir ki, Konya'nın her bir köşesinde bu ve benzeri uyarı resimlerini görmek mümkün.

Her seçim öncesi birileri bu şekil uyarı afişlerini insan yoğunluğunun çok olduğu yerlere yapıştırır. Kimdir, necidir, liderleri kim bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, her seçim öncesi çıktıklarına göre bunların oy vermeye karşı kişiler olduğunu anlayabiliriz. Bir önceki seçimde  bana: "Allah'ın dışında size emir verenlerin sözlerini kabul etmeyiniz, reddediniz" şeklinde bir mesaj gelmişti. (Numaramı nereden buldular. Orası da muamma.) Ben de kendilerine "Gönderdiğiniz mesajda siz de emir veriyorsunuz, yazdığınızla çelişmiyor musunuz" şeklinde bir cevap yazıp göndermiştim. Geri dönüşü olmadı tabi.

Bireysel birkaç kişinin yaptığı amatör bir çalışma değil bu. Sanki bir siyasi parti gibi örgütlü. Zaman zaman broşür dağıtırlar, duvarlara yazı yazarlar, bu şekil afiş bastırırlar, mesaj gönderirler. Öyle zannediyorum sanal alemde de propagandalarını yapan siteleri vardır. Oy vermeye karşı olanların Türkiye'de sayıları ne kadardır? Bu konuda bir istatistik yok. Yüzde 5 civarında bir sayılarının olduğunu düşünüyorum. Bu şekil çalışmayı yapanların, bu düşüncede olanların -görüşlerine katılmasam da- samimi olduklarını düşünüyorum. Merdiven altı çalışırlar. Çoğu çocuklarını devletin okullarına göndermezler. Göndermişlerse de okulu bitirmeden alırlar. Bol bol adres değiştirirler. Çocuklarının okumasında fayda var desen akla ihtiyaçları yok. Sana  epey bir delil getirirler. Konuştuğuna konuşacağına pişman olursun. 

Dediğim gibi oy vermezler. Çünkü oy vermeye karşıdırlar. Başkalarını da oy vermemeleri konusunda ikna etmeye çalışırlar. Ağızlarından da 'tağut' kelimesini pek düşürmezler. Nedir tağut? İsterseniz sözlüğe bir bakalım. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisinde tağut:Hak yoldan saptıran, bazılarınca yaratılmışlık üstü konumunda tutulan varlık anlamında bir Kur’an terimi. Sözlükte “azmak, sınırı aşmak” anlamındaki tuğvân (tuğyân) kökünden türeyen bir isim/sıfat olup asıl mânası “aşırı derecede azgın ve mütecaviz”dir. Bundan hareketle Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz tagūtun kapsamı içinde düşünülmüştür… Kur’ân-ı Kerîm’de tuğyan kavramı otuz dokuz yerde geçer; tâgūt ismi sekiz âyette yer alır…” Şeklinde açıklanmıştır. Bakara süresi 256.ayette “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”denmek suretiyle iman etmenin ilk şartının tağutu inkar etmek olduğunu anlıyoruz.

Oy kullanmayı bu kişiler şirk olarak görmekte. Çünkü bunlara göre: “Ülke yönetimine talip olan kişiler Allah’ın indirdikleriyle değil de başkasının veya kendilerinin yaptığı kanun ve anayasa ile yönetecekler. Hüküm koymak Allah’a ait olmasına rağmen bunlar kendileri yasa yapacaklar, bu kişiler kendilerini kanun koyucu mesabesine koyuyorlar, bunları destekleyenler de tağutu kabul etmiş oluyorlar.”

Bir ideal hukuk var, bir de mer’i hukuk. (Gönlümdeki ideal hukukun yeri ayrı. İnşallah adaletin hakim olduğu ideal bir hukuka dünya kavuşur.) Bugün  kör-topal da olsa geçerli olan bir mer’i hukuk var. Bu konu uzundur. Bu sayfamızda bu meseleyi enine-boyuna irdelememiz mümkün değildir. Kusura bakmasınlar ama bugün oy vermeyi şirk olarak gören bu kişileri ben Sıffın Savaşında Hz Ali’nin ‘Hakem olayı’nı kabul etmesiyle birlikte “Hüküm ancak Allah’ındır, sen nasıl insanların hüküm koymasını kabul edebilirsin, böyle yapmakla sen kafir oldun…” diyerek Hz Ali’yi küfürle itham edip ordusundan ayrılan Haricilere benzetiyorum. Haricilik, -her ne kadar- bugün tebası kalmasa da bakış açısı ve mantalite  olarak günümüzde yaşamaya devam ediyor. Yine bu kişiler devletin hastanesinden ve birçok imkanlarından yararlanmasına, esnafsa vergi vermesine rağmen iş seçime gelince “Oy vermek küfürdür, şirktir” diye ortaya çıkıyorlar. Hz Yusuf’un Mısır’da yönetimde bulunduğu zaman kimin koyduğu kurallara göre hareket ettiğini düşünmek lazım. Yine Hz Muhammed, “Mekke’ye dışarıdan gelen yabancıların can ve mal emniyetini korumak amacıyla müşriklerin bir araya gelerek kurdukları ve adına Hılf’ul-Fudul denilen bir anlaşmaya imza attığını hatırlamak lazım burada. Ayrıca peygamber daha sonra “Bugün de böyle bir anlaşma yapılsa yine imzamı atarım” diyerek o anlaşma hakkında sitayişle bahsettiğini de göz ardı etmemek lazım.

Oy verenler şirk koşmuş olur mu? Olur diyemem. Çünkü ben oy verirken seçtiklerim Allah'a rağmen yasa çıkarsınlar diye oy vermiyorum. Bu ülkede yaşayan herkesin bir ve beraber bir şekilde huzurlu ve mutlu yaşayabileceği, kimsenin kimseye zulüm yapmayacağı; dinin, aklın, malın, neslin ve canın korunmasını temenni ediyorum... Hasılı, İslam’ı slogan yönüyle yaşamayalım. Ahlaki yönden insanlara örnek olacak şekilde deruhte etmeye çalışalım. Bugün Ortadoğu’da akan kanı görünce en kötü yönetim yönetimsizlikten daha iyidir diye düşünmek ve insanların kafasını karıştırmamak lazım. 13/04/2017

*** 14/04/2017 günü ladik.biz de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde