Ana içeriğe atla

Karşıt cinsle tokalaşma veya tokalaşmama duyarlılığımız

Karşılaştığımız birine selam vermek, tokalaşmak, hal-hatır sormak insani davranışlarımızdandır. Aramızdaki sıcaklığı ve muhabbeti ifade eder. Hatta bazıları bu muhabbeti göstermek için işi sarılma ve kucaklaşmaya kadar götürür. Hoş geldin karşılamalarında elini vermediğin zaman kibirli bir tavrı vardı, elini bile uzatmadı deriz. Hasılı tokalaşma bizde yaygındır. Bu muamele; erkeğin erkekle, kadının da kadın arasında daha yaygındır.

Pazar günü malumunuz seçim vardı. Sabah 07.00'den akşam 20.30'a kadar sandık kurulu başkanlığım dolayısıyla görevli olduğum salondaydım. Öğleden sonra belediyeden bir görevli geldi: "Belediye başkanı ziyaretinize gelecek" diye. Az sonra ardında kurmaylarıyla birlikte belediye başkanı girdi içeriye. Sandık başında bulunan 6 üye ile tek tek tokalaşıp hal-hatır sordu. Ardından diğer kurulları ziyaret etmek için ayrıldı.

Gelen belediye başkanı bayan idi. Kimsenin tokalaşıp tokalaşmamasını sorgulayacak, ayıplayacak değilim. Fakat bizde karşıt cinsler genellikle karşılıklı selamlaşırlar, hal-hatır sorarlar, hoş geldin, güle güle derler. Nezaket ve protokol kurallarımızda da tokalaşma vardır. Hatta kurallara bağlanmıştır. Eli önce kimin uzatmasına varıncaya kadar inceden inceye düşünülmüştür. Bunlardan biri de bayanla tokalaşma. Bayan elini uzatmadan erkeğin elini uzatması protokol kurallarına göre nezaketsizlik olarak değerlendirilir.  Dinimiz, inancımız, kültür ve değerlerimizde de birbirine nikah düşen kadın ve erkeğin tokalaşması bazılarının garibine gitse de bu milletin ekseriyeti tarafından pek sıcak karşılanmaz.  Bu konuda duyarlı olanlar gerekli özeni gösterirler.

Dün duyarlılık gösterenlerin veya duyarlı olmaları gerekenlerin bugün o duyarlılığı geri plana ittiğine şahit oluyoruz. Sayın başkanın kendi belediye sınırları içerisinde yapılan bir seçimde sandıkları gezmesi, hal-hatır sorması güzel bir davranıştır. İçeri girip: “Sayın arkadaşlar! Kolay gelsin, işinizde başarılar dilerim, nasıl gidiyor, yapabileceğimiz bir şey var mı” diyerek ayaküstü meramını anlatıp kendini gösterebilirdi. Ne gerek vardı, herkesle tek tek tokalaşmasına. Sanki zorunlu bir hal varmış gibi?

İsteyen istediğiyle, istediği zaman ve ortamda tokalaşır. Burada demek istediğim nerede kaldı dündü duyarlılıklarımız? Dünkü  yaptıklarımız mı doğru idi, yoksa bugünkü yaptıklarımız mı? Eğer dünkü yanlışsa “Ne de bağnaz düşünüyor muşuz? Boşu boşuna duyarlılık göstermişiz dün. Şükürler olsun! Doğruyu bulduk” denebilir. Bugünkü yaptığımız gibi herkesle tokalaşmaya devam ederiz. Yok…bu,  yanlış. Hala dünkü duyarlılığı taşıyorum, burada mecbur kaldım” deniliyorsa kusura bakmayın! Hiç de mecbur değildiniz. Kimse ziyaretiniz esnasında başkan ve üyelerle tokalaşmadığınız zaman ayıplamazdı sizi. Evimde işim yoktu, vakit geçirmek, oyalanmak istiyordum diyorsanız, deseydiniz biz size iş bulurduk. Sana da bir sandalye verir, oy verme işlerinin daha sağlıklı yürütülmesinde bize yardımcı olurdunuz?

Makamlar bugün var, yarın yok.Bir makamı temsil etmek demek gördüğünüz herkese el uzatmak değildir. Protokolda mecbur kalırsan yap gereğini. Üstelik orada da el uzatma işi senin tekelinde bilesin. Savrulmayın bu kadar…17/04/2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde