Ana içeriğe atla

"Armut piş, ağzıma düş!"

Yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü mutlaka. Farklı farklı tıynetleri vardır insanoğlunun. Hepsine "amenna ve saddekna."

Huy anlamına gelen tıyneti zamanla insan kazanır. İnsan yaşadıkça, bir araya gelip irtibat kurdukça insanları daha iyi tanıyor. Kimine iyi ki tanımışım dersin, kimine de eksik olsun, benden ırak Allah'a yakın olsun dersin. Karşılaşmamaya çalışırsın, fırsatını bulursan yolunu bile değiştirirsin.

Huy değişir mi? Değişir değişmeye. Yeter ki insanoğlu değiştirmek istesin. Tabii bunun için ilk önce böyle kişilerin kendi huyunu beğenmediğini bilmesi ve kabul etmesi gerekir. Genelde böyleleri huyunu da mükemmel hatta kendisini dev aynasında görür. Hatta kendisiyle yüzleşmeye fırsat bile vermez nefsi. O yüzden vicdanının sesine kulak vermez. Sürekli kaçar yüzleşmekten. Çünkü vicdanıyla karşı karşıya gelse öz eleştiri yapıp kendini sorgulaması gerekir. Bunu yapması sorumluluk demektir. Bu ne demek? Yapması gereken görev ve vecibeleri üstlenmektedir. Kim almak ister bu yükü? Bundan dolayı vicdanını dizginleyip gerekçe, bahane, mazeretlerin arkasına sığınır; altta kalmamak için iyi bir savunma refleksi geliştirir. Yalnız başına kalamaz. Çünkü korkar, hayatın gerçeklikleriyle karşılaşmaktan. O yüzden hep birilerinin özellikle kendisini koruyanların şemsiyesi altına sığınır. Yalnızlık, korkulu rüyasıdır. Farkında değildir ama kendine öz güveni de yoktur böylelerinin. Gezecek, dolaşacak, yatacak, kalkacak... Hep birileri olacak yanında. Akıl hocalarına danışacak.

Hayatta hiç sorumluluk almaz böyleleri. Dedim ya düşmandır sorumluluğa. Çünkü sorumluluk külfettir, derttir onun için. Öyle ya insan dünyaya bir defa gelirdi. Bu yüzden hayatın tadını çıkarmak gerekir. O, oturacak. Birileri çalışacak. "Armut piş, ağzıma düş" misali birileri pişirecek o yiyecek. Başkası her işi yapacak, o ise hep baş köşede oturacak. Allah'ın seçilmiş kulu ne de olsa. Bu zihniyet, dünyayı sağılacak ineğe benzeten Yahudi zihniyeti ama. Olsun fena fikir değilmiş hani. Dünya bir yana kendisi bir yana. O zaman dünya ona hizmet edecek, o da elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeden  bu hizmetten fazlasıyla faydalanacaktır. Yersen tabii.

Peygamberimiz: "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" buyurur. En güzeli: Kubbede hoş bir seda bırakabilmektir. Allah başkasına yük olmayanlardan eylesin. Vardığı yere artı değer katan ve kazandıranlardan eylesin.  29.11.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde