Ana içeriğe atla

Bir sorunumuz daha var: Asgari müştereklerde buluşma

Bu ülkede  birlikte yaşama için o kadar çok ortak noktamız var ki, bu kadar zengin ortak alanımızın olduğu bir yerde birimizin ak dediğine, diğerimiz kara demeyi nasıl becerebiliyor? Bilen biri varsa beri gelsin ne olur! Bu ülkeye birileri öyle bir tohum atmış ki, mayamızı bozmuş; ayrık otları gibi otlar bitiyor durmadan.
Hastanelerimiz, mabetlerimiz, piknik alanlarımız, alışveriş merkezlerimiz, parklarımız, dağlarımız hep ortak. Kimimiz az, kimimiz çok; aynı ülkenin ekmeğini yiyor, suyunu içiyoruz. Aynı havayı teneffüs ediyoruz. Pratiğe geçiremediğimiz evrensel etik ve ahlaki değerlerimiz ortak. İyilik ve kötülük değerlerimiz de ortak. Say say bitmez bu ülkedeki ortak değerlerimiz.
Fikir ve düşüncelerde farklıyız, ülkeyi yönetme tarz ve metodumuz farklı. Zevklerimiz ve renklerimiz farklı. Hırslarımız farklı...Saymaya devam etsek bir müddet sonra dururuz. Çünkü arkası gelmez.

Birbirimizi beğenmiyoruz, birbirimizi alt etmeye çalışıyoruz, kendimizi bu ülkenin yegane unsuru olarak görüyoruz, kendimizi doğru yolda karşı tarafı ise bizi ve ülkeyi yanlış yola götürüyor sendromu yaşıyoruz milletçe. Bu illetten kurtulmadığımız gibi kendi kendimize senaryolar üretmeye devam ediyoruz. Gücü ele geçiren başkasına had bildirmeye kalkıyor. Çünkü biliyoruz ki güç elimdeyken yapmazsam daha sonra rakibim gücü ele geçirdiği zaman o bana dersimi verecek. O halde var gücümle benim gibi düşünmeyeni yok etmem lazım vesvese ve kuruntusundan kurtulmamız lazım her şeyden önce.

Aslında bu ülkede yaşayan herkes tencere-kapak gibidir. Hiç birimiz yek diğerine göre daha temiz değildir. Yaptıklarımız birbirimize yaklaştıracağı yerde uzaklaştırmaya devam ediyor. Birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmediğimiz müddetçe de bu güvensiz ortam devam edecek eğer yaşayabileceğimiz bir ortam kalırsa tabii...

Gelin hep birlikte ortak noktalarımızı tespit edelim, birbirimize hoşgörülü davranalım, birbirimizin hassasiyetlerine saygı gösterelim. Birbirimizin derdiyle dertlenelim, aramızda iletişimi hiç eksik etmeyelim. Açık ve net olalım. Gizli ajandamız olmasın. Böyle olursa gerçekten huzurlu yaşarız. Bizden sonraki gelecek nesillere de huzur ortamını miras bırakmış oluruz. 19.10.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde