Ana içeriğe atla

Ama olmazkiciler


Bir toplumda mutlaka aykırı düşünceler olmalı, fikirler çatışmalı, beyin jimnastiği yapılabilmelidir. Herkes ve her kesim de farklı fikirlere tahammül edebilmeli, hatta saygı duyabilmelidir. Eleştiriye tahammülümüz olmasa da haksızlığa karşı çıkabilmek, kendisi mağdur olmadığı halde mağdurun yanında yer alabilmek, yapıcı eleştiri yapabilmek takdir edilecek bir davranıştır. Muhalif olanlar da tekdüze değildir, çeşit çeşittir. 

Gördüğü, duyduğu ve yapılan her şeyi eleştiren  tipler vardır. Bunlara ağzınla kuş tutsan da yaptığını asla beğendiremezsin. Kendini beğenmiş tiplerdir. Zaten kendisini de beğenmese çatlar ölürdü mutlaka. Bilin ki kendisini beğenmesi de tevazusundandır. Her şeye karşı çıkmayı misyon edinmiştir böyleleri. Müzmin muhaliftir bunlar.

Hiçbir şeyi eleştirmeyen, yorum yapmayan, görüşünü söylemeyen ve paylaşmayan, sadece dinlemekle yetinen, hiç renk ve tepki vermeyen tipler de vardır. İçinde sakladığı görüşü saçı-sakalı bilse sırrım ifşa edildi diyerek saçını-sakalını keser atar. Korkak tiplerdir bunlar. Başıma bir şey gelir korkusu taşır daima. O yüzden etliye, sütlüye karışmaz. Sırrıyla öbür dünyaya gider.

İstediği görev ve makama gelince sesini çıkarmayan, hak ve adalet yerini buldu diye düşünen tipler  de vardır. Makamda durduğu müddetçe hayatından ve kendisini oraya getirenlerden memnundur doğrusu. Ne zaman ki bu tipler bulunduğu yerden alaşağı edilir, işte o zaman basarlar yaygarayı. Bu tipler daha önce mağdur olmuş insanların sesine kulak vermez ve tepki vermez iken hemen “Ama bu haksızlık” demeye başlarlar. İstediği makama gelmeden önce eleştiri yaparken muradına erdikten sonra sesini çıkarmayan ve eleştiriyi bırakan tipler de bu kategoriden sayılabilir.

Ben dobra birisiyim: doğruya doğru, eğriye eğri derim diyen tipler vardır. Önce dobralığı hoşuna gider. Bunlar yanlışı yapan kendinden veya göbek bağı ile bağlı olan birinin yaptığı yanlışa sesini çıkarmazlar. Muhalif olduğu kesime karşı arslan kesilirler. Bunlar da testi başarıyla geçemezler.

Dilin de kemiği olmayan tipler vardır. Bunlar yanlış gördüğünde hangi kesim olduğuna, hangi makamda olduğuna bakmazlar. Başıma bir şey gelir mi diye düşünmezler. Olması gereken eleştiriyi yaparlar. Böyleleri, muhalif kesimden övgü alırken kendi kesiminden yergi almaya başlarlar.İpinin çekilmesi mukadderdir artık. Çünkü yaranamaz ne İsa’ya, ne de Musa’ya. İlk fırsatta başka bir gerekçe ile yerinden edilir. Makamından olur, fakat kişilik ve kimliğini kaybetmemiş olur.

Asla muhalif olmayan, sesini çıkarmayan, sadece denileni yapan, göze girip gözde olmaya çalışan tipler de vardır. Bunlar ise emir eridir. Asla kendisi olamazlar. Sadece emir alır. Kendisini yaptıklarıyla göstermeye çalışır. Üstleriyle ilişkilerini sıcak tutar. Amirinin her sözünü tasvip eder içine sinmese de. Kızdığına kızar, düşman bellediğini düşman bilir. Böylelerini amirleri de sever. Böylece körler ve sağırlar olarak birbirlerini ağırlar dururlar. Bunun muhalifliği efendisinin görüşlerini savunmak, karşı çıkanlara karşı gelmek şeklindedir.

Görüldüğü gibi muhalifin de epey çeşidi varmış. Daha da vardır bunu çeşidi. Seç-beğen...Hangisi olmak istersen... 11/10/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde