Ana içeriğe atla

Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmıyor... Eden buluyor mu ne?

2013 yılında çıkan kanunla birlikte  yöneticilikte dört yılı dolduranlar belirlenen kriterlere göre yeniden puanlandı. Yanlış hatırlamıyorsam 75 puanın altında kalanlar yöneticilik görevinden öğretmenliğe döndüler. Bu süreçte şahsım da yöneticilikte dört yılını doldurduğu için yeniden puanlamaya tabi tutuldum.  Okuldan dört öğretmen, birlik başkanı ve yardımcısı, okul öğrenci meclis başkanı ve İlçe Milli Eğitim Müdürü ve iki yardımcısının verdiği puanlarla 75 barajının altında 66.25 puan alarak müdürlüğe veda etmiştim.

İki aylık birikmiş yıllık iznimi kullanırken mülakata dayalı müdürlük sınavına,  bir dostumun ısrarıyla yeniden başvurdum. Demek ki dinlenmek insana yarıyormuş. Mülakatta şahsıma 78 puan takdir etmişler.  Başka bir okulda yeniden müdür olarak görev aldım istemeyerek de olsa.

Bir yıllık çiçeği burnunda yeni müdür iken il dışında zorunlu bir seminere katıldım. Seminerde fakülteden sınıf ve sıra arkadaşımla karşılaştım.  Hal-hatırdan sonra:  “Ağabey sen müdürlükten niye elendin biliyor musun” dedi. Yeni göreve başladığım okulda akan suları kestiğim, tuvaletleri kapattığım, diyanetin yaz projesine karşı çıktığım, yazın dinlenmeye geldim dediğim, İHL’lerin sayısının çokluğundan şikayetçi olduğum…gibi bir kaç tane gerekçe saydı beni eleyen kişi deyince,  dostum: “Hayır, sen o yüzden elenmedin ki” dedi. Sen nereden biliyorsun dedim. Bana: “Elenenlerin içinde senin ismini görünce hemen telefona sarıldım. Şehirde bu konudaki en yetkili kişiyi aradım. İsmini vererek bu arkadaşı niye elediniz dedim.  Kendisi bir başka telefon konuşması yaptıktan sonra bana dönüp: O arkadaş, yanlış istihbarattan paralelci diye elendi ama telafi edeceğiz  cevabı verdi. Yani seni paralelci diye elemişler. Peki telafi ettiler mi dedi bana? Elbette telafi ettiler, göz önünde görünmesin diye şehre 25 km uzaklıkta bir yere verdiler.  Nerede çalıştığımı soran birine çalıştığım yeri söyleyince bana çok mu kaşındın oraya gitmek için dedi.

Dostumun verdiği bu bilgiye üzüldüm gerçekten.  Paralelci damgası yemişim. İşin garibi ‘p’ si bile yok bende bu özelliğin. Beni bir nebze teselli eden paralelci olmadığım idi. Zaten elenmemin ardından yanlışın farkına varmışlar. Beni esas üzen, beni eleyenlerin yanlarına çağırıp “Kardeş yanlış istihbarattan –pardon dedikodu ağzıyla- biz seni paralelci diye eledik” dememeleriydi. İftiranın böylesine de pes doğrusu.

Bildiğiniz gibi 15 Temmuz  2016 darbe teşebbüsü sonucunda ilan edilen OHAL ile birlikte çıkan kararnamelerle FETÖ üyesi olmaktan çok kişi ya açığa alındı ya da memuriyetten ihraç edildi. Sayısını takip edemediğim kadar  çoktu açığa alınanlar.. Kaderin bir tecellisi ki açığa alınanların içerisinde bana puan veren  iki milli eğitim yetkilisi de varmış. İsimlerini duyunca sevindim desem yalan olur.  Çünkü ben birilerinin mağduriyeti/mutsuzluğu üzerine mutluluk duyan biri değilim. Kendileri FETÖ’cü mü değil mi bilmem.  İhraç edildiler mi onu da bilmiyorum. Takibini de yapmıyorum. Çünkü alınanların içerisinde alakası olmayan insanların olduğunu duyuyorum çevremden ve basından. İnşallah hiç alakası olmayan kişilerin mağduriyeti giderilir.


Bana ilginç, anlamlı ve manidar gelen beni paralelcilik ithamıyla eleyen üç yetkili kişiden ikisinin FETÖ’cü damgası yemesi.  Paralelcilik sanırım FETÖ’cülüğe göre daha hafif ve masum kalır. Üstelik ben açığa alınma ve memuriyetten ihraç gibi bir durumla da karşılaşmadım. Bu iki arkadaşın maruz kaldığı durum daha vahim gibi gözüküyor. Bana, bende olmayan bir ithamda bulunanların ayağına daha büyüğü, daha beteri dolanmış gibi sanki. Allah iftiradan saklasın. Mağdur iseler inşallah en kısa zamanda temizlenerek gelirler. Böylesi durumlara  “Men dekka, dükka” mı denir, “Kazdığı kuyuya kendi düştü“ mü denir, tuzağı kendi boynuna dolandı mı denir, eden bulur mu denir bilemem. Ama bildiğim bir şey var: Kimsenin yaptığı yanına kâr  kalmıyor. Allah tuzak kuranlardan eylemesin. 16/09/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde