Ana içeriğe atla

"Dikiş makinesi bir evi besler"


1988 yılında üniversite 2.sınıf öğrencisiyim. Evlenmek için hazırlık yapıyorum. Şimdiki evleneceklerin hazırlığına benzemiyordu bizimkisi. 12 duvar yastığın, bir Demirci Halın, bir vitrinin, bir iki yorgan, yastık ve döşeğin varsa evliliğe hazırsın demekti. Ayrı ev döşenecek, evin içi her şeyiyle donatılacak gibi istekler olmazdı.

Düğün yaklaşırken kayınvalidem: "Damat! Bir de dikiş makinesi al, kızım dikişten anlar. Bu makine bir evi besler..." dedi. Bu iş iyiymiş, zaten öğrenciyim. Alacağım makine beni geçindirecek. Gittim sordum soruşturdum. 150 bin liraya bir makine buldum. Nikah öncesi hazırlanan mehirde de 75 gram altın mehri müeccel olarak belirlendi.

23 Ekim günü düğünümüz yapıldı. Hem okuyorum hem de iş bulursam hafta sonları inşaatlarda çalışıyorum. 1991 yılında okuldan üç çocuklu bir baba olarak mezun oldum. 88'den bugüne ülkenin değişik yerlerinde görev yapmamdan dolayı 10 defa eşya taşıdım. Her taşındığımda dikiş makinesi beni gölge gibi takip etti. Evin en uygun yerine itinalı bir şekilde yerleştirdik hep. Üzerini de beyaz renkli, delikli örgüyle süsledik.

Eşim zaman zaman  sökük dökük dikmek için açtı-kapattı gözümüzün nuru makineyi. Pantolonumun paçası söküldü bazen. Terziye kim gidecek. Uzattım hanıma. Paçasını bir dikiver diye. Bu makine onu dikmez dedi.  Pantolonun şurası döküldü. Bunu bari dikelim. "Sen bunu terziye götür. Bunda dikilmez o" cevabı aldım. Evde makine var ama her defasında terzinin yolunu tuttum.

2016 yılında daha geniş bir eve çıkayım diyerek 11.defa ev taşıdım. Bu sefer makineyi aldım eski evin önüne koydum biri götürsün diye. İki gün boyunca kimse dokunmadı makineme. Ne alan var, ne de dokunan.

Hasılı 28 yıl gözüm gibi koruduğum, gittiğim yere özenle taşıdığım, zamanın behrinde 150 bin liraya aldığım makinemin bırakın evimi geçindirmesini bir söküğümü bile dikmedi. Hiç yarama merhem olmadı. Yokluk içerisinde verdiğim 150 bine mi yanayım, 10 defa taşıdığıma mı, daracık evlerimin bir köşesinde üstü örtülü bir şekilde itinayla koruduğuma mı yanayım?

04.09.2016 günü itibariyle makinem benden, ben de ondan kurtuldum şimdilik. Hiçbir şeye yanmam da bu kadar sıkleti çektim, bana bir kuruşluk katkısı bari olsaydı hiç gam yemezdim. 06.09.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde