Ana içeriğe atla

Bayram elbisemiz kefenimiz olmasın...*

12.09.2016 günü "Allah'a yaklaşma, mallarımızı feda edebilme, teslimiyet ve şükür" anlamına gelen dini bayramlarımızın ikincisini idrak edeceğiz inşallah. Gücü yetenlerin üzerine bir vecibe olan bu ibadetin önemi üzerinde durmayacağım. Zaten ehemmiyetini bilmeyenimiz de yoktur. Burada kurban ve bayramın başka yönlerini ele almak istiyorum.

Ne zaman bayram tatilleri bir haftayı içine alacak şekilde uzatılırsa içim cız eder hep. Çünkü son yıllarda bir kısmımız eşiyle, dostuyla bayram yapacağı yerde fırsat bu fırsat deyip turistik yerlere kapağı atar oldu. Bayramı ailesiyle birlikte sılayı rahimde geçireyim diye yola düşenleri de hesaba katarsak yollarımız gidiş ve dönüş esnasında epey bir hareketlenir. Gideceği menzile bir an evvel varayım telaşı, yanlış sollama, aşırı hızdan dolayı ölümlü trafik kazalarına sebebiyet vermektedir. Uzun tatili kapsayan bayramlarda daha fazla trafik kazaları olmaktadır. Yüzlerce insanımız kurban keseceği yerde kendisi kurban olmaktadır. Maddi hasarı, yaralananları ve sakat kalanları da hesaba katarsak zehir ettiğimiz bayramların vahameti ortaya çıkmaktadır. Genelde terörden ölenlerimizi ön planda tutuyoruz. Fakat trafik kazalarında ölenlerimizin sayısı öyle zannediyorum terörden daha fazladır. Kim bayramını/tatilini nerede, kimle yaparsa yapsın ama yola çıkanların yolları kana bulamamaları için dikkatli olmalarında fayda vardır. Trafik canavarına teslim olmasınlar.

İşaret etmek istediğim bir başka husus kurban kesmelerdeki sakarlıklarımız. Kurban Bayramında ehil kasabı zamanında bulmak mümkün değil. Bu sefer iş "Ben bu işten anlarım" diyen amatörlere düşüyor. Sonuç hastanelerin acilleri elini, ayağını kana bulamış acemi kasaplarla doluyor. Kesim işlerinin belirlenmiş özel yerlerde, ehli tarafından yapılması, özel mülkiyet gibi yerlerde kesilmemesi...için tedbirler alınmalı. Yoksa kurban keseceğiz derken daha çok kurban oluruz bu gidişle.

Bir başka değineceğim husus kurbanlıkların ve kesim yerlerindeki görüntüsü. Alınan kurbanın nakliyesinde hayvanı kaçırmalar çoğu zaman tehlikelere davetiye çıkarmaktadır. Kesim esnasında hayvana yapılan eziyet yine göze çarpmaktadır. Kesim yerinin ve çöp kutularının etrafı sakatat vb mikrop saçan görüntülerle yine hastalıklara zemin hazırlanmaktadır. Kesim yerlerinin hem hijyen, hem uygun yerler olmasına dikkat etmek gerekir. Vereceğimiz nahoş görüntüyle özellikle kurban karşıtlarının ellerine malzeme vermemek gerektiğini düşünüyorum.


Sonuç olarak yapacağımız tatili bayramlara denk getirmeyelim, bayramda yolları kan gölü haline çevirmeyelim, kurban kesim işini uygun ve ehil kişilere yaptıralım. Eğer kendimiz kesecek isek kesim yerini çirkin bir şekilde bırakmayalım. Bayramda eşi, dostu ziyaret ederek gönül alalım. Bayram ziyaretlerini ahbap-çavuş ilişkisine döndürmeyelim. Özellikle ziyaretimize gelmeyen/gelemeyene gidelim. Vermeyene verelim. Zulmedeni affedelim. Dargınlarımız barışsın. Ülkemizde barış hakim olsun. Kestiğimiz hayvan bizi Allah'a yaklaştırsın, ölüme değil. Kurbanlık hayvanın dışında ne terörden, ne trafik canavarından dolayı, ne de kesim esnasında kan aksın. Bayramımız mübarek olsun. Nice bayramlara. 07.09.2016

* 08.9.2016 günü ladik.biz sitesinde, 10.09.2016 günü Anadolu 'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde