Ana içeriğe atla

Hatalarımızla yüzleşebilmek *

Dünyada bana bir insan söyleyin ki hiç hata-yanlış yapmamış olsun. Benim bildiğim kadarıyla hatası olmayan mükemmel bir insan yeryüzüne gelmemiştir. Çünkü yaratılışı itibariyle insanoğlu hata ve yanlış yapabilecek şekilde yaratılmıştır. Kitabı Mübin’de ilk  peygamber Adem (as) olmak üzere Allah, peygamberlerin hatalarına işaret etmektedir. Kelam ilminde bizim 'zelle' diye ifade ettiğimiz hatalardan hiçbir peygamber beri olamamıştır. Her şeyiyle dört dörtlük olmak neredeyse insanın fıtratına aykırıdır. Hatta Fatır Süresinde bir ayette mealen Allah: "Yeryüzünde her bir canlı suç işlediği zaman Allah onu yok etseydi yeryüzünde canlı kimse kalmazdı" buyurmaktadır. İlk insan ve ilk peygamber dendiği zaman akla;  Adem ve Havva'nın tövbesi, özür dilemesi ve öz eleştirileri gelir hemen. Hal böyle iken biri kalkar da ben hayatımda hiç hata yapmadım derse boyundan büyük laf etmiş olur.

Kur'an, iki tipten bahseder: Âdem ve İblis.  İblisin iğvasıyla, yasaklanan ağacın meyveden yiyen Adem ve Havva'nın tövbesinden-özründen; yine Adem'in otoritesine boyun eğmesi istenen İblis'in: "Ben ondan üstünüm, asla boyun eğmem" demesini işler. Burada Âdem ile Havva: "Ya Rabbi, bizim ne suçumuz var, İblis bize vesvese verdi, biz ne yapabiliriz ki" diyebilirlerdi tıpkı İblisin mazeret öne sürdüğü gibi. Burada insanın- Âdem'in suçunu itiraf etmesi, İblis'in ise mazeret uydurması işlenmektedir. İblise bahane ürettiren ise onun kibri-gururu, büyüklenmesi idi.

Eksik olan insanın hata yapması da insani bir durumdur. Asıl olan hatada ısrarcı olmamaktır, özür dilemektir. Öz eleştiri ve itiraf yapabilmektir. Özür dilemek erdemlice bir harekettir. Her adam özür dileyemez. Özür dileyemeyen kişinin  gururu muhasebe yapmasının önüne geçer. İnsanlar nezdinde küçülürüm endişesi taşır. Halbuki özür muhataplarının gönlünü fetheder.

İnsan hata yapabildiği gibi devletler de hata yapar. Birçok devlet; planlarını, programlarını, stratejilerini sürekli revize eder. Hata yaptığını anladığı zaman gerekirse 360 derece dönüş yapar. Siz hiç TC hükümetlerini yönetip de yapılan bir tasarruf sonucunda  özür dileyen siyasiler gördünüz mü? Ülkeyi ne yetmiş sente muhtaç edenden…ne beş Nisan kararlarıyla ekonomik krize sürükleyenden…,ne de fırlattığı kitapçıkla ekonomiyi felç edenden… maalesef hiçbirinden görmedik. Halbuki son olaylar 40 yıldır yapılan hatalar zincirinin  ortaya çıkardığı bir durumdur.

Birçoğumuz "Ben hayatta hiç hata yapmadım, geçmişimden asla pişmanlık duymam, tekrar geçmişe dönsem aynı hareketleri yaparım..." gibi iddialı sözler söyler. Böylelerine bazı hareketlerinin yanlış olduğunu hatırlattığımız zaman "Efendim, o şöyle oldu, o meselede falanın hatası vardı..." gibi savunmacı özelliğimiz hemen devreye girer. Asla kendimize toz kondurmaz, burnumuzdan kıl aldırmayız. Böyle tiplerin 'Geri vitesi olmaz,' burunlarının dikine giderler. Egoları asla muhasebe yaptırmaz. Özür dileyeni de küçümser böyleleri. Allah insanla beraber hatayı, hatayla birlikte de tövbeyi var etmiştir. Hatta hutbelerde okunan “Ettâibü minezzenbi…şeklindeki  Hadisi Şerife göre “Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” denmektedir. Her birimiz hata yaparız. Önemli olan "Bir delikten ikinci defa ısırılmamaktır," tövbenin bir daha geri dönmeyecek şekilde yapılan 'Nasuh tövbe' olmasıdır.


Hatasından dolayı özür dileyebilmek her kişinin harcı değildir. Hatalarıyla ancak öz güveni yüksek insanlar yüzleşirler. Hatalarıyla yüzleşemeyenler hep bir mazeretin, bir gerekçenin, bir savunmanın arkasına sığınırlar. Bu da sahada kalması gereken topu taca atmak demektir.  Ne olur hep hatalarımızla yüzleşelim ki, geleceğe güvenle bakabilelim... 06/08/2016

* 10/08/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde