Ana içeriğe atla

Bedeni koruyan ve yok eden on şey


  Şu on şey beden üzerine farzdır:

1) Farzları noksansız yerine getirmek,
2) Haram kılınan şeylerden kaçınmak,
3) Allah için mütevazı olmak, 
4) Müslüman kardeşlerine eziyet etmekten sakınmak, 
5) İyi ve kötü herkes için hayır isteyen olmak, 
6) Allah'ü Teâlânın mağfiretini arzulamak, 
7) Her işte ve her hâlükârda Allah rızâsını gözetmek,
8) Öfkeyi, gurur ve taşkınlığı, zulüm ve haksızlığı, üzücü ölçüde mücâdeleyi terk etmek, 
9) Kendi kendine nasîhatcı olmak, nefsi terbiyeye çalışmak, 
10) Ölüme bilerek hazırlanmak."

Şu on şey bedeni korur:

1)  Gözleri haramdan ve lüzumsuz şeylerden korumak, 
2)  Dili zikre alıştırmak ve bunu îtiyâd hâline getirmek, 
3)  Nefis muhâsebesi yapmak, günlük hayâtı bu ölçü içinde sürdürmek, 
4)  İlim öğrenmek ve öğrenilen ilmi faydalı olacak
şekilde kullanmak, 
5)  Edeb ve terbiyeyi her yerde ve herkese karşı muhâfaza  etmek,
 6) Bedeni, dünyânın faydasız işlerinden kurtarıp, dünyâ ve âhiret için faydalı işlerde kullanmak, 
7)  İnsanlarla haşır-neşir olmamak, kalbi geliştirmek, düşünceyi berraklaştırmak, zekâyı işletmek için uzlete çekilmek, 
8)  Nefis ile kıyasıya mücâdele etmek, 
9)  Çokça ibâdet etmek, 
10) Peygamber efendimizin sünnetine uymak.

Şu on şey bedenin şerefidir:

1) Tevâzu içinde yumuşak huyluluk, 
2) Hayâ ve edep, 
3) İlim, 
4) Haram ve şüpheli şeylerden kaçınmak, gönül rahatlığı içerisinde ibâdetleri hatâsız yapmaya çalışmak, dünyâ şatafatına değer vermemek, 
5) Her işte, atılan her adımda Allahü teâlâdan korkmak, 
6) Güzel ahlâk, 
7) Başa gelen belâ ve  musîbetleri yüklenmek, sabrı dayanak yapmak, 
8) Halk ile iyi geçinme yollarını, idâre etmek çârelerini bilip yürütmek, 
9) Öfkeye mâni olmak, 
10)Dilenmeyi terk etmek.

Şu on şey insanın maddî ve mânevî yapısını tahrib eder: 

1) Dînine önem vermeyen kimseyle arkadaşlık etmek, 
2) Hayırlı ve yararlı kişilerden ayrılmak, onlarla dostluk kurmamak, 
3) Nefsin isteklerine boyun eğip onun peşine takılmak, 
4) İslâmiyetten uzaklaşmak, 
5) Dinden olmayan  şeyleri din adına uydurup dîne sokan kimselerle oturup kalkmak, 
6) Dünyâ ve âhiret için yararlı olmayan şeylerle uğraşmak ve bu tür şeyleri arzulamak,
7) Halkı kötü zan altında tutmak, 
8) Üstünlük taslamak, 
9) Dünyâlıktan yana üzüntüye kapılmak, 
10) Âhireti düşünmemek.

On şey insan varlığını öldürür:

1) Terbiye azlığı, 
2) Cehâlet çokluğu, 
3) Halktan nîmet beklemek, 
4) Şehvetazgınlığı, nefis kudurganlığı, 
5) Baş olma sevdası, 
6) Dünyâya lüzumundan fazla meyletmek, 
7) Allahü teâlâ katında nefis ile dostluk kurmak, 
8) Çok yemek, 
9) Çok uyumak, 
10) Kalabalığa uymak.

On şey insanı aşağılık yapar:

1) Öfke ve hiddet, 
2) Kin ve nefret, 
3) Büyüklenme, 
4) Zulüm ve haksızlık, 
5) İnat yollu mücâdele, 
6) Cimrilik, 
7) Başkasına ezâ ve cefâ etmek, 
8)Mümin kardeşine saygısızlık, 
9) Kötü huy ve fenâ ahlâk, 
10) İnsaf ölçülerini aşmak.

-Beyazid-i Bestami'den- 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde