Ana içeriğe atla

Berber koltuğuna oturmuş pişmiş kelle gibi sırıtan koltuk sahibi

-Yüzün eğri  gibi?
-Maalesef.
-Hayırdır?
Tıraş  olmak için berber salonuna girmiştim. Bir ne göreyim! Gözümün ve gönlümün görmek istemediği, aynı ortamda bulunmaktan, aynı ortamda görünmekten ve birlikte nefes almaktan haz almadığım, aynı camiada olmaktan, meslektaşım olmaktan utandığım; üzerinde insan kisvesi olan bir tip ile karşılaştım.
-Ne yapıyordu?
-9 köyün ağası gibi sırtını aynaya vermiş, berber koltuğuna oturmuş, gelene gülücük dağıtıyordu.
-Berberliğe özenmiş olmalı.
-Yapmadığı bir o kalmıştı, bir de onu yaparsa tamam olacak.
-Sırtını niye aynaya vermiş?
-Yüzüne kendisi de bakamıyor olacak.
-Bu kadar özellikleri olan biri olduğuna göre çok donanımlı biri olmalı.
-Hem de nasıl?
-Kim bu? Neler yaptı?
-Kim değil ki! Neler yapmadı ki! Çok kapasiteli biri.
-Bulunmaz Hint kumaşı mı yahu? Ne özelliği var?
-Bir defa seni bir görüşte kim ve ne  olduğunu anlar.
-İnsan sarrafı mı bu?
-Evet. İnsan eleme üstadının yardımcısı.
-İnsanları iyi etüt ediyor o zaman. İyi çalışıyor.
-Fazla çalışmasına gerek yok. Seninle yolculuk etmeden, komşuluk yapmadan ve alışveriş yapmadan hakkında hüküm verir. Daha doğrusu hükmü verenlerin uygulayıcısıdır.
-Cellat gibi desene.
-Hem de ta kendisi. Tetikçi de denebilir. Berber koltuğu gibi  birer koltuğa oturtuldular. Sonra o koltuktan aldıkları güçle insanları tıraş ettiler. Her kesimden insanı incittiler ve üzdüler. Onulmaz yaralar açtılar. Herkesin boyunu postunu aldılar. Utanmadan hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar.
-Berberde ne yaptı sana?
-Bir şey yapmadı. Sadece benimle konuşmaya çalıştı. Yüz vermeyince çekti gitti.
-Ne dedi?
-Ramazandı değil mi adınız?  Nasılsınız? Yüce idi demi soyadınız. Şimdi nerede idiniz?
-Sen ne dedin?
-Kısa cevaplar verdim: Evet gibi.
-Niye sordu ki?
-Sıkılmış anlaşılan konuşacak birilerini arıyor. Tanışıp muhabbet kuracak.
-Tanıyor mu idi seni?
-Hayır tanımıyordu. Üstelik tanımadan adıma oynanan evet hayır oyununda hep hayır dedi.
-Ne yapmak istiyor?
-Yaptıkları haltın unutulduğunu sanıyor. Bir de iyi yaptıklarını sanıyorlar.
-Geçmişe sünger çekmek istiyor.
-Kusura bakma da bazı geçmişlere sünger çekilmez. Varsa biraz vicdanları çekip gitmeleri lazım buralardan.
-Ben esas o koltuk altından kaydığı zaman ne yapacak onu merak ediyorum. Şimdi sen onun pişmiş kelle gibi sırıttığına bakma. 21.05.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde