Ana içeriğe atla

Turgutreis pazarı


20-24 Nisan tarihleri arasında Muğla-Bodrum’a bağlı Turgutreis beldesindeydim.  Bu ismi nereden almış diye  internet alemine bir göz attım. Osmanlı Döneminde donanmada amirallik yapmış ve Trablusgarp fatihi olarak bilinen bir komutanımız. O zamanlar adı Kara Toprak olan beldede dünyaya gelmiş bir denizcimiz. İsmiyle müsemma bir yer. Adı da yakışmış beldeye. İsmi hiç eğreti durmuyor. Cuk oturmuş. Hatta ismi tüm bir Bodrum’a verilebilirdi. İsmi bedavadan bir yere verilenlere duyurulur. Daha doğrusu ismi verenlere…

Turgutreis Bodrum’a 20 KM’lik bir mesafede küçük bir sahil beldesi. Denizi ve havası güzel. Tabiatla iç içe şirin bir yer. Bir arkadaşın teklifiyle kaldığımız otelden çıkıp kurulmuş pazar yerlerine gittik. Pazardaki düzen, ahenk dikkatimi çekti: 


Kalabalık olmasına rağmen rahatsız edici bir ses yok. Karşılıklı açılmış tezgahlar aynı hizada, aynı büyüklükte, gelip geçen birbirini rahatsız etmiyor. Karşılıklı çarpışma yok, pazarcının bağırması yok. Müşteri gelip istediğinden kendisi seçiyor. Seçerken de sıkıştırıp bırakmıyor. Satan da malına güveniyor, alan da... Müşteriyi görünce ayağa kalkıp sattığından ikram eden pazarcılar var. Giyim ve yiyecek pazarı birbirine yakın mesafede ama ayrı bir yerde aynı gün kurulmuş. 


Zeytin, peynir gibi ürünler iş yeri buzdolaplarının içerisine konmuş, açıkta satılmıyor, büyük bir selenin içerisine ortası boş kalmış ve sapları boşluğa gelecek şekilde dizayn edilmiş ıspanaklar gördüm.


 Yeşil soğan güzel bir şekilde istiflenmiş,  satılan her türlü yiyeceğe göz attığında bir düzenin ve intizamın olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Tezgahların önünde satılan hiçbir mamulün döküntüsü yok, çöp yok. Bazıları tezgahın önüne çöp poşeti koymuş, çıkan çöpleri onun içine koyuyor. Her türlü satışı yapılan ürünün üzerinde fiyatı yazılı. 

Bir tezgahın önünde enginar soyan üç kişi gördük. Yanlarında durup biraz bilgi aldık. Hem soydu hem de anlattı bize. Soyduğunu ise büyüklüğüne göre ayırdığı 3 bidondan birisinin içine atıyor. Bidonların üzerinden de 5 TL, 4 TL ve 3 TL olarak fiyatları yazılmış, tane ile satıyorlar. Soydukları enginarın çöpünü de kendilerinin hazırladığı çöp kutusunun içine atıyorlar. Pazar dağılınca  belediye görevlilerine pek iş düşmeyecek anlaşılan. Çünkü ortam temiz bırakılıyor.

Giderken yolda çevreye  göz attım. Doğru dürüst kağıt vb çöp görmedim. Çöp kutusuna da fazla rastlamadım. Hasılı hayran kaldım. Daracık yollardaki temizliğe, pazarlarındaki düzene, ahenge, sebze ve meyvenin müşteri tarafından seçilişine. Rüya mı görüyorum bu gördüklerime dedim. Rüya falan değil. Her şeyiyle mükemmel gerçekten.  Dinlenmek için bir çay ocağına oturup çayımızı yudumlarken gördüğümüz pazar ortamını birbirimize tekrar anlattık. Baktım ki muhabbeti de tatlı bu pazarın. Tadı damağımızda kaldı anlayacağınız.

Kaldığımız otele doğru yol alırken daldım. Bir an için  kendimi Konya’nın semt  pazarlarında buldum. Anlatmaya ne gerek var. Yukarıdaki gördüklerimizin tam tersi değil mi? Ne seçebilirsin, ne pazardan geçebilirsin, ne düzgün mal alabilirsin, pazar dağıldıktan sonra zaten meydan savaş sonrası alanı andırır. Esnafımız ne kadar döküntüsü varsa oraya bırakır gider. 

Belediyelerimiz pazarlarımızın düzenine müdahale etmeli, Görgü amaçlı başka şehirlerin pazarlarına belediye görevlileri ve satış yapan pazarcılarımızın temsilcileri götürülmeli, ortam uzaktan izlenmeli.

Ahir ömrümde inşaallah yukarıda anlattığım pazarların benzerini Konya'mızda da görmek nasip olur. 26/04/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde