Bu hafta
Cuma hutbesini dinlerken 1 Ekimin ‘Camiler Haftası olduğunu öğrendim. Web
sayfam ‘Dilinkemigiyok.blogspot.com.tr’ adresine bir göz atınca camilerle
ilgili 07/03/2016 tarihinde kaleme aldığım aşağıdaki yazım gözüme ilişti:
Size, günümüz insanıyla eski insanlar arasındaki en önemli
fark hangisidir diye bir soru sorsam, öyle zannediyorum, birbirinden
önemli farklı cevaplar alırız. Siz bana sormazsınız da, farz edelim ki
sordunuz. Benim verebileceğim cevap: Samimiyet derim.
Verdiğim cevaba şaşırabilirsiniz. Biraz örneklendirirsem
sanırım şaşkınlığınız gider. Farkı ortaya koymak için eski ile yeniyi
kıyaslamamız lazım. Bunun için uzun bir araştırmaya gerek yok. Eski eserlere,
mabetlere bakalım. Bir de günümüzdekilere. Süleymaniye, Selimiye, Ayasofya
mabetlerini ele alalım. Asırlardır tüm azamet ve görkemleriyle dimdik ayakta.
Sanatın, estetiğin, kültürün tüm incelikleri işlenmiş vaziyette. İçlerine
girdiğin zaman o günün teknolojisiyle bu kadar muazzam eserleri, sağlam bir şekilde
nasıl yaptıklarına hayret edip hayran kalmamak elde değil gerçekten. Yazın
serin kışın sıcak tutan yönleri, içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye ses
geçirmez özellikleri; mihrap, minber ve müezzinlikteki okuma ve hitabın mabedin
her yerine duyulacak şekilde ayarlanması gibi bir çok yönleri takdire şayan
gerçekten.
Günümüzdekilere gelince en sağlam binanın en uzun ömrü 100
yıldır. Yazın sıcak, kışın soğuk tutar. Sanat, estetik, kullanış, görüntü ise
evlere şenlik. İçerinin sesi dışarıya, dışarının sesi ise içeriden duyulacak
şekilde kağıttan binalar. İçine girdiğin zaman güzel bir şekilde
donatılmış, görüntüsü dikkat çeker. Her mabette ilaveler,
eksiklikler olabilir ama her camide vazgeçilmez olan bir şey var: Mikrofon
sistemi. Minberinden, mihrabına; kürsüsünden müezzinliğe varıncaya kadar bu ses
sistemini görmek mümkün. Haydi büyük camileri anladım da kare şeklinde küçücük
camilerde bile bu ses sistemi var. Cuma ve bayram günlerinde kullanılsa
anlarım, dışarıda da cemaat var diye. Günün beş vaktinde bu ses sistemleri
maalesef çalışmak zorunda. Çünkü küçücük camide bile sesi duyurmak için bu
sisteme ihtiyaç duyuluyor. Zaman zaman bozulup hele secdede iken kulağı
tırmalarcasına cızırtı ve cayırtı yapması da işin bir başka yönü.
Günümüz insanının geçmiş insanlara göre tek yaptığı
şey, yapılan eserin uzun yıllar sürmemesi. Başlamasıyla bitirmesi bir oluyor.
Reklamda yine eski insanlar ellerine su dökemez. Tabir yerindeyse onca
görkemin, hızın gerisinde günümüz binalarını beton yığını olarak görmek lazım.
Eski mabetlerin etrafında imarethanesi, medresesi, hamamı vs. müştemilatı
yer alırken günümüzde yapılan sadece mabet yeri var. Onlar da yüksek binaların
arasında kaybolmuş durumda. Üstelik sadece ibadet saatlerinde açılan ve başka
bir amaç için kullanılmayan yer görünümündedir.
Eski insanlar hangi inançtan, hangi dinden olursa olsun
işlerini özellikle mabetlerini düzgün yapmışlar. Yaptıkları iş, evladiyelik
olsun demişler. Reklam yok. Binalarını yaparken her şeyi düşünerek sindire
sindire yapmışlar. Masraf, maliyet hesabı yapmamışlar. Günümüzde ise reklam,
hız ve günü kurtarma maalesef ön plandadır. Yaptığımız eserin kendi ömrümüzle
sınırlı olmasını hesaplıyoruz sanki. Bir de ne kadar maliyetten kısarız. Az
maliyetle nasıl çok para kazanırız hesabı yapılmakta maalesef.
İşte size günümüz insanıyla eski insanın arasında gördüğüm
en büyük farkı örneklerle anlatmaya çalıştım. Bilmem anlatabildim mi meramımı?
Bilmem ikna edebildim mi sizi? Ben kendimi ikna ettim. Siz hala ikna
olmadıysanız bu da benim anlatım eksikliğimdendir.
Camilerimizin çok amaçlı kullanılması, mimarisine önem
verilmesi temennisiyle Rabbim bizlere samimiyet versin, iyi niyet versin,
cemaatten ayırmasın birlik ve dirlik versin. Zira "Cemaat rahmettir,
tefrika ise azaptır." 7’den yetmişe cemaatimiz bol olsun. 07/03/2016
Yorumlar
Yorum Gönder