14 Şubat 2016 Pazar

“Ama kıymetimiz bilinmiyor …”***

“Ama kıymetimiz  bilinmiyor  …”

2013 yılında bir kurumdan diğer kuruma  naklen atandığımda  vedalaşmak için komşu bir kaç kuruma ziyarete gittim. Habersiz vardığımdan kurumun amirinin işi dolayısıyla kurum dışında olduğunu öğrendim.

Yardımcısının yanına girdik; selam verelim, hal hatır soralım, ziyaret sebebimizi izah edelim, küçük hediyemizi bırakalım düşüncesiyle.

Yardımcı, küçük odasında  hummalı bir çalışma içerisindeydi; sağlı-sollu ayakta bekleyen iki karşıt cins ‘yardımcısıyla’ beraber.

Oturduk karşısına. Hediyemizi takdim ettik. Vedalaşmaya geldik desek de, işe kendini kaptırmış yardımcı, ara sıra yüzümüze baksa da işinden kendini alamıyordu.

Sizinle yeterince ilgilenmeyecek kadar ne  iş yapıyordu derseniz; efendim bu günü sümen altının içindeki gereksiz kağıtları temizlemeye adamıştı anlaşılan: Önce sümen altını kaldırıyor. Aldığı kağıda öylesine bir göz atıyor. Sonra sağdaki ayakta bekleyene veriyor. O , kağıdı buruşturup önündeki çöp kutusuna atıyor. Sonra yardımcı, çıkardığı başka bir kağıdı da solundakine veriyor. O da, buruşturup önündeki çöp kutusuna atıyor.  Böylece devam ediyor. Kendisi koltukta oturuyor. Diğer ikisi, önlerindeki çöp kutusuna verilen kağıtları buruşturup atmak için ayakta bekliyor. Veren razı, alanlar razıydı anlaşılan. İş o kadar önemli, ciddi ve acil olmalıydı ki, ayaktakiler oturmuyor. Oturan ise; “Arkadaşlar, oturun” demiyor. Tam müdür olacak adam dedim içimden. Ama yardımcı kalmış. Müdür dediğin böyle olmalıydı: Emretmesini ve iş yaptırmasını bilen. Bir fırsatını bulup: “Hocam yoğunsunuz anlaşılan” dedim. “Hocam hiç durmuyoruz. Durmadan çalışıyoruz. Ama kıymetimiz bilinmiyor…” dedi.  Kolay gelsin diyerek ayağa kalktık. Bizim yardımcı elini lütfedip verdi. Sonra vedalaşıp ayrıldık.

Dışarıdan kurumun amirini aradım: “Hocam amma çalışkan yardımcınız var. Hem kendisi çalışıyor. Hem de iki kişiyi birden çalıştırıyor. Sırtın yere gelmez. Gözün arkada kalmaz” dedim. Telefonun öbür tarafından gülme sesiyle birlikte: “Dışı sizi, içi beni yakar” dedi.

Yolda giderken kendi kendime, bu arkadaş birkaç ay önce  Kutlu Doğum dolayısıyla kurumu adına düzenlenen bir organizasyonda uzun bir konuşma yapmış. % 99’u bayan olan salondakilere: “Birkaç ay önce gördüğüm rüyamı ilk defa burada sizinle paylaşıyorum. Ben rüyamda Abdülkerim Satuk Buğrahan’ı gördüm. Bana, ‘Beni niye unuttunuz. Niçin anmıyorsunuz’ dedi. Haydin onu analım. Hepimiz 3 İhlas bir Fatiha okuyalım” dediği aklıma geldi.

Kurumunda kıymeti bilinmeyen bu arkadaşın değeri sonunda anlaşıldı. Üniversitenin bir fakültesine yönetici olarak atandı.  Bize düşen hayırlı olsun demek. Ne diyelim!...

Şimdi kalkıp yükselmenin yolu, iki kişiye çöp attırmak deyip bu yardımcının yaptığını yapmaya kalkmayın. Bu şans her zaman her kapıyı açmayabilir tamam mı?  Ayrıca o arkadaşın bir grup bağlantısı vardı. Çöp attırmaya kalkarken bunu da düşünün olmaz mı? Benden söylemesi...

Siz yine de kalbinizi  bozmayın. Çalışkanlığından ve başarısından dolayı gitti diye bilin. 14/02/2016

16/02/2016 tarihinde ladik.biz sitesinde yayımlanmıştır


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder