“Ama
kıymetimiz bilinmiyor …”
2013 yılında bir
kurumdan diğer kuruma naklen
atandığımda vedalaşmak için komşu bir
kaç kuruma ziyarete gittim. Habersiz vardığımdan kurumun amirinin işi
dolayısıyla kurum dışında olduğunu öğrendim.
Yardımcısının yanına
girdik; selam verelim, hal hatır soralım, ziyaret sebebimizi izah edelim, küçük
hediyemizi bırakalım düşüncesiyle.
Yardımcı, küçük
odasında hummalı bir çalışma
içerisindeydi; sağlı-sollu ayakta bekleyen iki karşıt cins ‘yardımcısıyla’
beraber.
Oturduk karşısına.
Hediyemizi takdim ettik. Vedalaşmaya geldik desek de, işe kendini kaptırmış
yardımcı, ara sıra yüzümüze baksa da işinden kendini alamıyordu.
Sizinle yeterince
ilgilenmeyecek kadar ne iş yapıyordu
derseniz; efendim bu günü sümen altının içindeki gereksiz kağıtları temizlemeye
adamıştı anlaşılan: Önce sümen altını kaldırıyor. Aldığı kağıda öylesine bir
göz atıyor. Sonra sağdaki ayakta bekleyene veriyor. O , kağıdı buruşturup
önündeki çöp kutusuna atıyor. Sonra yardımcı, çıkardığı başka bir kağıdı da
solundakine veriyor. O da, buruşturup önündeki çöp kutusuna atıyor. Böylece devam ediyor. Kendisi koltukta
oturuyor. Diğer ikisi, önlerindeki çöp kutusuna verilen kağıtları
buruşturup atmak için ayakta bekliyor. Veren razı, alanlar razıydı anlaşılan.
İş o kadar önemli, ciddi ve acil olmalıydı ki, ayaktakiler oturmuyor. Oturan
ise; “Arkadaşlar, oturun” demiyor. Tam müdür olacak adam dedim içimden. Ama
yardımcı kalmış. Müdür dediğin böyle olmalıydı: Emretmesini ve iş yaptırmasını
bilen. Bir fırsatını bulup: “Hocam yoğunsunuz anlaşılan” dedim. “Hocam hiç
durmuyoruz. Durmadan çalışıyoruz. Ama kıymetimiz bilinmiyor…” dedi. Kolay gelsin diyerek ayağa kalktık. Bizim
yardımcı elini lütfedip verdi. Sonra vedalaşıp ayrıldık.
Dışarıdan kurumun
amirini aradım: “Hocam amma çalışkan yardımcınız var. Hem kendisi çalışıyor.
Hem de iki kişiyi birden çalıştırıyor. Sırtın yere gelmez. Gözün arkada kalmaz”
dedim. Telefonun öbür tarafından gülme sesiyle birlikte: “Dışı sizi, içi beni
yakar” dedi.
Yolda giderken kendi
kendime, bu arkadaş birkaç ay önce Kutlu
Doğum dolayısıyla kurumu adına düzenlenen bir organizasyonda uzun bir konuşma
yapmış. % 99’u bayan olan salondakilere: “Birkaç ay önce gördüğüm rüyamı ilk
defa burada sizinle paylaşıyorum. Ben rüyamda Abdülkerim Satuk Buğrahan’ı gördüm.
Bana, ‘Beni niye unuttunuz. Niçin anmıyorsunuz’ dedi. Haydin onu analım.
Hepimiz 3 İhlas bir Fatiha okuyalım” dediği aklıma geldi.
Kurumunda kıymeti
bilinmeyen bu arkadaşın değeri sonunda anlaşıldı. Üniversitenin bir fakültesine
yönetici olarak atandı. Bize düşen
hayırlı olsun demek. Ne diyelim!...
Şimdi kalkıp
yükselmenin yolu, iki kişiye çöp attırmak deyip bu yardımcının yaptığını
yapmaya kalkmayın. Bu şans her zaman her kapıyı açmayabilir tamam mı? Ayrıca o arkadaşın bir grup bağlantısı vardı. Çöp attırmaya kalkarken bunu da düşünün olmaz mı? Benden söylemesi...
Siz yine de kalbinizi bozmayın. Çalışkanlığından ve başarısından dolayı gitti diye bilin. 14/02/2016
16/02/2016 tarihinde ladik.biz sitesinde yayımlanmıştır
Siz yine de kalbinizi bozmayın. Çalışkanlığından ve başarısından dolayı gitti diye bilin. 14/02/2016
16/02/2016 tarihinde ladik.biz sitesinde yayımlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder