Ana içeriğe atla

Dış kadro sevk almayı hatırlayanınız var mı?


-Baba! Sana bir soru sorabilir miyim?
-Zor olmasın.
-Bu yaşına gelene dek hayatta en zorlandığın ve zor olan neydi sence?
-Hasta sevk kağıdı almaktı.
-Nasıl! Lütfen, anlatır mısın?
-Yaramı depreştirme.
-İyi de sevk kalkmadı mı? Sonra sevkin neresi zor.
-Kalktı kalkmasına, sana şaka gibi gelir ama 94-95'li yıllardı. Adıyaman'da çalışırken yaz tatilimi geçirmek üzere Konya'ya gelmiştim. Yaz biterken o zaman 4-5 yaşlarında olan ağabeyinin gözünde bir kızarıklık meydana gelmişti. Göz bu, şakası olmaz dedim. Aldım ağabeyini yanıma, tuttum il milli eğitimin yolunu. Dediler ki hangi ilçe sınırında oturuyorsan sevki oradan alacaksın. Ver elini Meram Milli Eğitim Müdürlüğüne. Önce hazır matbu bir dilekçe verdiler 100 kuruş karşılığında. Bilgileri doldurdum. Sevkimi memurlar hazırladılar. Havale yaptırmak ve sevki imzalaması için şube müdürünün odasına girdim.
-Sağlık karnesini göster. (Kırtasiyeciden alınan kopçalı bir karne,15 yaşın altındakilere foto yapıştırılmaz. Gözlük yazma dışında hiçbir yerde de kullanılmaz.)
-Hocam, karne çalıştığım yerde kalmış.
-O zaman imzalayamam.
-Öğretmen kimliğimi göstereyim.
-Olmaz.
-Bir kaç gün sonra görev yerime gideceğim, karnenin fotokopisini göndereyim.
-Olmaz.
-Niye olmaz?
-Bu çocuğun senin olduğunu nereden bileyim.
Ağabeyinin başındaki şapkayı çıkardım, dedim ki:
-Hocam, şu çocuğun saçına bak, bu çocuk Konya'da kaybolsa 'bu çocuk senin diye bana getirirler' dedim.
Adam bir bana bir de ağabeyine baktı, devletin resmi asık yüzünü bıraktı ve güldü, güldü, güldü... Sonra sevki imzaladı.
-İlk defa insanlardan farklı saça sahip olmanın faydasını gördüm. Eğer orada o zaman abin değil de sen olsaydın sittin sene o sevki alamazdım.
-Bitti mi, sonra?
-Bitmedi, sonra Sağlık eğitim merkezine gittik, orada biraz sıra bekledikten sonra ikinci basamak hastaneye sevk yaptırdık.
-Sonra?
-Sonra akşam oldu eve geldik, ertesi gün erkenden güneş doğmadan hastanenin yolunu tuttuk erkenden sıra kapmak için.
-Randevu yok muydu?
-Randevu yoktu erken gidebilirsen belki muayene olabilirdik.
-Sıra alabildiniz mi?
-Saat 08:00'de görevli geldi, ismimizi yazdırdık. 10.00'a kadar doktorun gelmesini beklemeye koyulduk.
-Kaçıncı sırayı almıştınız?
-Araya girecekleri saymazsak 45.sıra.
-Muayene olabildiniz mi?
-Öğleye güç bela muayene olabildik.
-Rahatlamışsınızdır artık.
-İlk iki badireyi atlattık, sonra eczaneye gittik ilaç almak için.
-Sonra ilacı hemen almışsınızdır.
-İlaçları aldık almasına da,ilaçların % 100 parasını verdim. Faturasını aldım, gidince okuluma faturayı vereceğim, ödenek gelirse okulumuz faturayı yapacak, mal müdürlüğüne gidip paramın % 80'ini geri alacağım.
-Niye % 20'ini vermiyor musunuz.
-Evlat, bundan 20 yıl önce dış kadro sevk, dış kadro ilaç alma diye bir şey vardı. Sen bunları hiç görmedin. Aynı ilin farklı ilçesine bile gitsen durum bu idi, bürokrasi hantal mı hantal idi. İlaçlar da şimdiki gibi uygun fiyat değildi, fiyatlar epey de yüksekti. Bereket ben Konya Merkezden sevk almıştım. Bir arkadaşım da Seydişehir'den sevk almak için gittiğinde kendisine "Kaymakamdan sevki havale yaptıracaksın demişler", Kaymakama doğru yöneldiğinde görevli, "Ceket ve kravatın yok bu şekilde kaymakam kabul etmez" demiş. Arkadaş sevki yaptıramadan çıkar, çünkü durumu acildir eşi doğum yapacaktır. Sevk gecikince Konya'ya gelmek de gecikir, sonra ne mi oldu? Çocuk Konya-Seydişehir arası bir ağacın altında dünyaya gelir.
-Şimdi anladım, gerçekten de lüzumsuz şeyler varmış. Bereket şimdi böyle şeyler yok.
22/05/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde