Ana içeriğe atla

Cebimin beklenmeyen misafirleri

-Yahu Benim Yakamı Bırak. Ne Olursun Allah Aşkına-


Kurum, kuruluşlar ivedi durumlarda mensuplarıyla daha çabuk iletişim kurmak ve haberleşmek için teknolojiden faydalanarak whatsapp grubu kuruyorlar. Güzel bir iletişim aracı. Buraya kadar eyvallah.

Bir de herhangi bir kurumu beğenmeye davet edenler var. 

İyi niyetlisiniz biliyorum. Fakat bu kadar iyi niyet fazla değil mi?

* Gel bu grubu kendi emel, duygu ve düşüncelerine alet etme. Her gördüğünü, her duyduğunu "kes-kopyala-yapıştır-gönder" yapma. Bu grup/lar senin çiftliğin değildir. Hele oyuncağın hiç değil. Neyi, kime göndereceğini seç. Benim, internette herkesin ulaşabileceği bilgi, doküman ve belgelere karnım tok. Bu gönderdiklerin bayatladı artık. Yeni şeyler söyle, yaz, paylaş cancağızım. 

(Ben böyle muhatabıma konuşur gibi yazarken üzerine vazife olmayan bazı şahinler, sazan gibi atlıyorlar. Kendisi bir şey söylemez. Çünkü gölgesinden korkar. Hayatı boyunca -eğer buna yaşama denirse- kendisi olmadan yaşar. O sazan bilsin ki, yazım umumadır.)

*Yazıyı okuyan  doğru bir şey yaptığına inanıyorsa Rabbim yolunu açık etsin. Eğer yanlış bir şey yaptığına, insanları rahatsız ettiğine inanıyorsa bu yaptığından vazgeçsin. 
*Eğer illa paylaşacağım diyorsan sevdiklerini içeren bir grup kur. Durmadan paylaş. Tüm internettekileri onlara gönder.
*Yok ben hazır yiyiciyim, hazıra konarım. İlla bu gruptan göndereceğim diyorsan sanırım orada bir seçenek vardır. Bir iyilik yap, beni hariç tut. Diğerlerine gönder. 
*Yok ben seni seviyorum, sevgimden mahrum olma diyorsan; Ne olur, Allah rızası için beni sevme. Senin sevginden yoksun yaşarım ben bağrıma taş basarak.
*Seninle karşılaşıp "Arkadaş, yazını okuyamadım. Bana kısaca anlatır mısın" desem, gönderdiğine Fransız olduğunu ortaya çıkarırım.
*Gel bana bir iyilik yap; Beni seviyorsan bana eziyet etme. Beni düşman görüyorsan bana malzeme verme.
*Yok ben seni yola getireceğim diyorsan; ben yola gelmez, iflah olmaz biriyim. Senin bana, benim de sana verebileceğim bir şey yok. Kendine eziyet etme.
*Yok ben bu yaptığımı severek yapıyorum. Bana sıkıntı vermiyor. Sadece sanal alemdeki bilgileri kes-kopyala-yapıştır yaparak gönder düğmesiyle telefonumdan cümle aleme bir tuşla gönderiyorum diyorsan, bil ki; ben rahatsız oluyorum. Müslüman müslümana zulmetmez. Aslında suç sen de değil. İletişim için aldığın o oyuncakta. Onu amacı dışında kullanma. Sendeki o oyuncaktan bende de var. Aynı oyuncakla oynamaktan bıkıp usanmadın mı? Çocuk bile aynı oyuncakla oynaya oynaya bıkar. Anne-baba ona yeni oyuncak verir. Aslında senin derdin yaşayamadığın çocukluğu yaşamak. Çocukların çocukluğu sevimli olur. Ama senin gibi büyüklerin oyuncakla oynaması abesle iştigaldir.
*Bu yazıyı okuyup da adam alınır diye düşünen varsa; bilin ki hiç şüphem yok. O yazıları gönderen sadece gönderir. Başka yazı okumaz o. İşin garibi kendi gönderdiğini de okumaz o. Nerden biliyorsun derseniz; böyleleri aleme nizamat vermeye çalışır. Kendisi hariç tabi. Çünkü o kendini mükemmel görür. Yeni bilgiye de ihtiyacı yoktur.
*Adam göndersin bu kadar niye celallendin diyen olursa; Kardeş, telefonda yazı yazarken pat uyarı geliyor. Önemli bir şey mi diye hemen bakıyorsun. Bizim beklenmeyen misafir. Telefon cebimde; bir uyarı, bakıyorsun yine o. Yani her daim benimle. Olmayacak evin masraflarına da dahil edeceğim bu gidişle.
*Kardeş ne olursun gönderdiğini bir elekten geçir. Her gördüğünü cümle aleme gönderme. Senin bu yaptığını ilk defa sen yapmıyorsun. Senin kurumun zaten gerekli-gereksiz her şeyi gönderiyor. O yeter bize zaten, bir de sen tebelleş olma. 
* Ama hakkını yemeyelim. Bir iyi yönün var. Senin bu yaptığından bir konu çıkardım. Daha önce beni günlük mesaja boğandan kurtulmak için engelleme özelliği olmadığından mecburen yeni telefon aldım. Şimdi de sen çıktın piyasaya. Yaktığım yorgan yeter artık... 
*Şu gönderdiklerini sanal alemdeki sayfandan paylaş kimseyi üzmeden. Hem daha çok kişiye ulaşır bilgilerin. Eğer amacın bağcıyı dövmek değilse... 
Yahu benim yakamı bırak ne yaparsan yap Allah aşkına... 

Biliyorum bu yazımdan sen değil dostlarım kendine pay çıkaracaklardır. Kastım dostlarım değil sensin. Ben onların aramasından, paylaşımlarından mutluluk duyarım.

Bil ki, sen ve senin gibi olanlar benim imtihanımızsınız. Yaptığınız bir krizdir. Farkına varmadığımız bir kriz. Rusya krizinden daha elzemdir bu kriz... 05/12/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde