Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bisikletli Canavarlar

Bisiklet sürmeyi bilsem de çok sürmem. Ne kadar sağlığa faydalı dense de hiç sürme hevesim olmadı. Hoş, sürmek istesem bile evde bisiklet yok. Çocuklar için alınanları da sağa sola dağıttım.  Araba sürmede de hiç merakım olmadı. Evin önünde ayağımı yerden kessin diye bekliyor.  Belki de bisiklet de olsa araba da olsa ayağımı yerden kestiği için yani 2-4 teker üzerinde gittiğinden midir benim için en uygunu yürümek. Olmadı toplu taşıma kullanmak.  Ara ara mecburiyetten araba sürsem de yılların şoförü olmama rağmen hala acemiyim. Bisiklet sürüşüm de öyle.  Bisiklete binsem tir tir titrerim.  Lisede iken Rahmetli Hasan Hüseyin Gürses'in bisikletini alıp çarşıya gitmiştim. Tam Şems Caminin önüne gelmiştim ki karşımda bir araba belirtmişti. Yolun sağında da seyyar satıcılar vardı. Seyyardan alışveriş yapan birine arkadan vurmuştum. Özür diledim. Adam, özür diledin ama öldüreceksin, haydi git şuradan demişti. Hasılı bisikletle tek tecrübem bundan ibaret.  Ben böyleyim ama ne bisiklet sür

Yeni Versiyon Dilenciliğimin Semeresi

Bu yıllarda kaç okulda çalıştığımı aklımda tutmama gerek kalmadı. Çünkü  her öğretmenler gününde Bakan'dan gelen tebrik mektubunda kaç il, kaç okulda çalıştığım yazıyor. Sağ olsun benim adıma sayıyor her çalıştığım şehir ve okulu. Dört şehir on dört okul olmuş Bakan'ın verdiği bilgiye göre.  Yeni yani 14. okulumdayım bu sene. Gördüğümüz gibi 10.köyü pardon okulu geride bırakmışım.  Yeni okulumda pek bir kimseyi tanımıyorum. Pek azının ismini bir kısmını da simaen tanıyorum.  Okul hem öğrenci hem de öğretmen yönünden kalabalık olunca, tanışsak bile çoğunun ismi aklımda kalmıyor. İmdadıma hocam yetişiyor. İyi ki var şu hocam hitabı. Değilse ne yapardım bu yaşımda.  Kendi halimde girip çıkıyorum derslere.  Teneffüsleri, elime çayımı alıp sırtımı binaya vererek okulun önünde ve ayakta değerlendiriyorum. Diğer elimde de bir şey var ama ne olduğunu merak edin diye söylemeyeceğim. Okulun dışında teneffüs arası çayımızı yudumlarken daha yakın tanıştığım müdür yardımcısı da birkaç arkad

Yaşayan Yedi Uyurlar

Halk arasında "Yedi Uyurlar" diye bilinen grup  Kur'an'da Ashabı Kehf ismiyle geçer. Mağara arkadaşları anlamına gelir. Hikayede adı geçen mağaranın Tarsus, Afşin ve Lice’de olduğu belirtiliyor.  İnançlarından dolayı kralın korkusundan mağaraya sığınan bu gençlerin üç yüz küsur yıl uyutulduğu, uyandırıldıktan sonra ne kadar uyuduklarını birbirlerine sordukları, ya bir gün ya da yarım gün uyuduk dedikleri, ardından alışveriş için çarşıya birini gönderdikleri, şehrin değiştiğini, uzattığı paranın tedavülden kalktığını vb. Görünce, giyim ve kuşamı farklı olan bu kişilerin mağaraya sığınan gençler olduğu anlatılır.  Kısaca ya bir ya da yarım gün uyuduk diyen Yedi Uyurlar şehrin değişiminden, kullandıkları paranın tedavülden kalktığından dolayı şaşırırlar. Bunları gören halk da giyim ve kuşamlarından, saç ve sakallarından ve tedavülden kalkan parayı görmelerinden dolayı şaşkınlık yaşarlar.  Her birimizin bildiği bu hikayeye kısaca değindim. Daha fazlasına da gerek yok. Zat

Anlamlı Bir Öğretmenler Günü Hediyesi

24 Kasım 2024 günü öğretmenliğimin 32.yılı.  Akşamında koltuğuma oturup "Kim Milyoner Olmak İster" programını açtım.  Kulağım yarışmayı dinlerken elime telefonu alarak Facebook'a girdim. Geçmişte bugün neler paylaşmışım diye "Anılar" bölümüne baktım.  Karşıma, yan tarafta gördüğünüz not çıktı. Bu not, 2015 yılının 24 Kasımında öğretmenliğimin 23.yılında öğretmenler günü dolayısıyla bana hediye getiren 6.sınıf bir kız öğrenciye ait:  "Sevgili Ramazan Hocam, okul formamı giymediğim zaman sizi üzdüysem özür dilerim. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Size bir şey alamadım ama bunu getirdim. Umarım beğenirsiniz".  Hediyesini değil de hediyenin üstüne iliştirdiği bu notu paylaşmışım o gün.  Getirdiği hediye yanlış hatırlamıyorsam, 6'lı meyve bıçağından biri eksik beş âdet meyve bıçağı idi.  Meyve bıçaklarını güzelce sarmış, üzerine de kendi el yazısıyla yazdığı bu notu iliştirip odama getirmişti. 32 yıllık meslek hayatımda değişik il, okul ve okul kademel

Dondurucu Soğuk ve Ayaz

Nicedir doğru dürüst kış görmüyorduk. Hele 2023 yılında Konya'ya kar yağmadı dense yanlış olmaz. Bazı ilçelere ve yüksek yerlere az yağdı, hepsi o kadar. Kar yağmayınca barajlar da çekildi. Susuzluk kapıda. Kâr yağmasa da civarda kar yağdıkça Konya'nın nasibine civarın ayazını çekmek kalmıştı.  2024'e geldiğimizde her sene ocak ayına doğru yüzünü gösteren kış bu sene yüzünü erken gösterdi. 23 Kasım gecesi bastıran kış yerleri ağarttı. Arabaların üstünü karla kapladı. 24 Kasıma gözümüzü açtığımızda ise gündüz vakti bile buz kesti. 57,6 km/s hızındaki rüzgar ayazın derecesini daha da artırdı.  İliklerine kadar işliyor soğuk. Nem ne şekil bir soğuk var dışarıda.  Son yıllarda böyle ayaz, böyle soğuk görmedim desem abartı olmaz. Aslında hava durumu gündüzü sıfır, geceyi ise -5 gösteriyor.  -20 dereceleri gördüğümüz zaman bile bu derece üşütmedi hava. Öyle zannediyorum, ayaz ve soğuğu artıran rüzgarın fazla olması.  Bir gün öncesi yani 23 Kasım günü gündüzü de sıfır derece olmas

Öğrenci ve Öğretmenler Günü

Hemen hemen her meslek grubuna 365 gün içerisinde yer vermişiz.  Günü geldiği zaman da anarız, kutlarız, mesajlar göndeririz.  Genelde her meslek grubu da kendi gününü kendi kutlar.  Merak etmişimdir, günler niye var diye. Sahi niye kutlar ya da anarız bazı günleri?  Önemsendiği için midir, unutulmamak için midir yoksa önem atfetmek için için midir? Kutlanan günlerden bir tanesi de her yılın 24 Kasımını, öğrenen ve öğreten yönünden Öğretmenler Günü olarak kutlarız. Dar anlamda okullara ve okullardaki öğretmene indirgiyoruz.  Aslında 24 Kasım sadece okullarda ders veren öğretmenlere indirgense de öğrenen ve öğreten yönünden herkes öğrenci ve öğretmendir. İşi, gücü, mesleği ne olursa olsun, birinden bir şey öğrenmişsek biz onun öğrencisiyiz, o da bizim öğretmenimizdir. Bu yönüyle aynı evde büyüdüğümüz anne babamız ve büyüklerimizden çok şey öğreniriz. Çünkü bilginin, görgünün ve terbiyenin ilk mektebi ailedir.  Sanayi ve iş yerinde usta, kalfa ve çırağına, kalfa çırağa ustalık öğretir. B

Tanımadığım Bir Hadsiz

Gezdim dolaştım. Evime doğru yaklaşırken eve girmeden şu zıkkımdan bir tane içip öyle gireyim diye bir tane yaktım. Rüzgarla birlikte dumanın gelip gelmediğini test ederken marketten çıkan biri ne biçim çekiş öyle dedi.  Rüzgardan duman gelmedi dedim.  Verdiğim cevaptan cesaret bularak tekrar ne biçim çekiş öyle dedi.  Bu sefer susma hakkımı kullandım.  Ardından bırakmıyor mu seni dedi.  Cevap vermeyip önü sıra yürümeye devam ettim.  Tanıyor muyum bu kişiyi? Hayır. O halde bu samimiyet nereden? İnsan hiç tanımadığına sen der mi?  Kendini bilen, seviyesini korumak isteyen demez.  Belli ki bu zıkkımla arası olmayan biri.  Belki de yıllar yılı içip bıraktı.  Tanımasam bile ben şu kadar içtim. Şöyle bir hastalığa maruz kaldım. Bıraktım. İnşallah siz de bırakırsınız dese, görmüş geçirmiş, iyiliğimi düşünüyor ve haklı dersin. Teşekkür edersin bu tavsiyesine.  Gel gör tanımadığı biri ile senli benli olacak kadar laubali.  Neyi, nerede, kime, ne şekilde konuşacağını dahi tartamayacak kadar had